4

52 5 7
                                    

"Otellerimiz..."

"...aynı."

Üçü de aynı anda rezervasyon kağıtlarına bakıyordu. Sessizliği bozan Maria'nın durumun absürtlüğüne gülüşü olmuştu çünkü Wooyoung ve San'ın arasında hoşnutsuz bir enerji vardı.

"Harika. O zaman hep beraber tek taksiye binebiliriz." Sanki Maria da durumun farkındaymış gibi bozuntuya vermeyerek atmosferi pozitif tutmaya gayret ediyordu.

"Ben ayarlıyorum." San hiç beklemeden ileride bekleyen taksilere eliyle işaret yaparak yanlarına bir tanesinin gelmesini sağladı. İşlerinin hızlıca hallolması için Maria'nın valizlerini bagaja koymak üzere uzandığında aynı jesti Wooyoung'ın da yapmaya çalıştığını fark etti çünkü elleri valizin kulbunda birbirine çarpmıştı. Wooyoung hızla elini saçlarının arkasına atarak diğer eliyle San'a devam etmesini söyleyen bir işaret yaptı, ardından ön koltuğa yerleşti.

Tüm bu durum San'ı içten içe tüketiyordu.

Bunun sebebinin kendisi olma ihtimali çok yüksekti fakat San pişman mıydı, ondan bile emin değildi. Hem yaptığı o saçma hareketi Wooyoung üzerine alındıysa da bu, San'ın haklı olduğunu gösteriyordu.

Değil mi?

San hızla Maria için arka kapıyı açtıktan sonra kendisi de yanına yerleşerek emniyet kemerini bağladı. Gereksiz düşüncelerle zihnini boğacak halde değildi, tek istediği şey Maria'ya odaklanmaktı. Yanındaki genç kadına bakıp gülümsediğinde çok daha tatlı bir tebessümü karşılık olarak almıştı ve bu San'ın içini rahatlatmaya yetmişti bile. Bu sırada dikiz aynasından sürekli kendilerini izleyen Wooyoung'ı fark etmemek maalesef elde değildi, rol yapma konusunda hiçbir zaman iyi olmamıştı. San daha fazla göz temasında bulunmamak adına aynadan uzaklaştırdığı bakışlarını otel yoluna ilerlemekte olan taksinin penceresine yöneltmeye karar verdi.

Maliquesh rüya gibiydi.

Maria kendi tarafında yamaçlarda yerleştirilmiş havuzlu villalarda partileyen insanları, plajda güneşlenenleri ve dalgaları birbirine katan sörfçüleri; San ise yemyeşil dağları ve çevresindeki paraşütleri gözleri ışıl ışıl seyrediyordu. Her şey 2000'ler reklamları kadar parlak ve canlıydı; güneş gökyüzünde göz alıyor, yeşil en canlı tonuyla denizin maviliğine kontrast oluşturuyor, yanlarından geçtikçe yükselip alçalan yaz şarkıları estetiği tamamlıyordu. İkisinin de bedenlerini bir oraya bir buraya çevirmekten başları dönmeye başlamıştı; birbirlerine keşfettikleri yeni manzaraları göstermek için parmaklarını cama vurarak yarışıyorlardı sanki. San Maria'nın elini tutup kendini dışarı atmamak için kendini zor tutuyordu. Şuanki haliye çok cıvıl cıvıldı ve bu ruh hali kendisine de bulaşıyordu. Genç kadın en sonunda San'ın penceresine dönerek ona katılmaya karar vermiş, gördükleri her yerel yapıyı ve ilginç mekanı telefonlarından açıp daha sonra gitmek üzere keşfetmeye başlamışlardı. Bir süre sonra Maria bir şey hatırlamışcasına gözlerini büyüttü ve ön koltukta üç karış suratıyla telefonuna gömülmüş Wooyoung'ın omzunu dürtmeye başladı.

"Wooyoung! Aux'tan müzik aç!"

Bıkkınca arkasını dönen genç adamın kirpikleriyle perdelediği gözleri, Maria'nın isteğiyle açılabildiği kadar açılmış ve mutlulukla şaşkınlık arası bir duygu yüzünü kaplamıştı. Apar topar eski pozisyonuna geçtikten sonra aux kablosunu arabaya bağladı ve son ses arabayı titretmeye başladı.

O gün San, taksiyi kullanan adamın yedi cedlerine sövdüğüne yemin edebilirdi.

Akla gelebilecek her türlü Latin şarkıya dans etmişlerdi. Wooyoung açtığı camdan etraftaki her türlü varlığa laf atıp bağırmış, hatta bir köpekle havlaşmışlardı bile. Maria da ondan pek farklı değildi, sürekli anlamsız seslerle şarkılara eşlik ediyorlar ve oturdukları yerde kıvırtabildikleri kadar dans ediyorlardı. Bunu önceden planladıkları çok belliydi, büyük ihtimal uçakta çoktan çalma listelerini hazırlamışlardı. Kendisi metrelerce uzaktayken...

Here Comes The Sun | woosanWhere stories live. Discover now