Sayıtım III

9 2 0
                                    

— Hoş geldiniz efendim.

Ark Pelajus koridorun ucundan sandalyelerin yanına kadar, yavaş yavaş yürüdü. Bir eli, sırtının ortasına kadar gelen ve omuzlarının üstünde bir hırka gibi duran bordo pelerininin içindeydi. Göğsünün biraz yukarısında, dinleniyordu. Diğer eliyse, kafasına kadar uzanmakta olan mızrağını tutuyordu. Gümüş mızrağın ucundaki üç dişin keskin uçları, azıcık ışıkta bile kolaylıkla parlıyordu. Üç dişin kenarlarındaki çıkıntılar, kurbanlarının gövdelerinden çıkarken yarayı parçalayıp iyileşemez hale getirmek için eklenmişlerdi. Mızrağın üstünü de, tıpkı taçta olduğu gibi, altın düğmeler süslemekteydi. Her yönüyle servet ve ihtişam kokuyordu. Attığı her adımda mızrağı bir baston gibi yere vuruşundan çıkan tıklamaya kadar her şey, dehşet saçmayı amaçlıyordu. Otorite ve güç için özellikle dizayn edilmiş, yüzyılların deneme ve yanılmalarının mutlak seçilen sonucu. Ark'ın kafasında bulunan taç; başını saran bir şerit ve parlak, dik üçgenler şeklinde birbirinin ardı sıra aynalanmış şekilde sıralanan sivri çıkıntılardan oluşuyordu. Tacın üstündeki şeklin formasyonu, Ark'ın mühründe kullanılan ünlü K harfini andırmaktaydı. Ark'ı ve diğer Ark'lardan bazılarını gazetelerde siyah beyaz ve halk konuşmalarında kanlı canlı yıllar boyunca defalarca görmüş olan Asal bile, bu benzerliği yakından görene kadar fark etmemişti.

Pelajus'un çenesi yukarı doğru hafif eğik, gözleri kısıktı ancak hiçbir yorgunluk ibaresi göstermiyordu. Çarkları yağlanmış, yakıtı doldurulmuş bir makine gibiydi ve patlaması için yalnızca fitilinin ateşlenmesi gerekiyordu. Ve tacından botlarına kadar giydiği her şeyin rengi, kraliyet moruydu.

Koltuğa, koltuğuna doğru sakince yürürken herkes yanına üşüştü. Demandi sandalyeyi (sandalye demeye bin şahit isterdi, daha çok minyatür bir tahtı andırıyordu üstündeki işlemelerle) çekti çabucak, ardından geri çekilip kollarını bağladı. Efendisinden emir bekleyen bir kahyayı andırıyordu. Mikhael Ark'ın mızrağına atıldı. Her şeyi köşeden izlemekte olan Asal, bunun bir saygı göstergesi olduğunu düşünüyordu. Fakat Ark reddetti, mızrağı tutan eliyle Mikhael'i geri itti ve uzaklaştırdı. Mikhael de hiç üstelemeden, bir şey söylemeden geri çekildi. Demandi'nin yanında, kolları bağlı, beklemeye koyuldu.

Asal Ark'ı bu kadar yakından hiç görmemişti. Genç bir adamdı, en azından beklediğinden daha gençti. Otuzlarında falan olduğunu tahmin ediyordu fakat genç suratına rağmen içindeki amirin yüzüne yansıyan soğuk ifadesi insanı tedirgin ediyordu. Kısa, simsiyah saçları öne doğru taralıydı ve eğer yakından bakarsa, gizlediği elinin yakınındaki metalik objeyi de görebilirdi. Kalın, ancak anlaşılır ve söylediği kelimelere kendi başına ayrı bir anlam katan sesiyle konuştu: "Buyrun, oturun." Arkasında duran Mikhael ve Demandi saat yönünde sıralanmış olan koltuklarına geçtiler hemen. Onları izleyen Asal, Mikhael'in canının sıkıldığını fark etti. Ayakta beklemekten hoşnut görünmüyordu. Buna tezat olarak Demandi, adeta bir emri yerine getirir gibi gerçekleştiriyordu bütün eylemlerini. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle hem de. Mikhael 12 numaralı, Demandi ise 10 numaralı koltuğa oturdu. Kardeşi oturur oturmaz da Callum aralarına, 11 numaraya geçmek için yeltendi ancak sandalyenin üstünde elini gezdirip odadan apar topar çıkmakla yetindi. Asal, Mikhael'in sözlerini hatırladı: "Toplantıya katılmayacak, beni bırakmak için geldi." Böyle bir sorunun sorulmasına karşın ufak bir rahatsızlıkla söylemişti bunları.

Pejambert hem yaşlılığından, hem de tecrübeden kaynaklandığı tahmin edilen bir yavaşlıkla 8 numaraya oturdu. Oturmayan tek kişi Asal'dı, o da herkes yerine oturunca çabucak 1 numaraya yerleşti. Oturduğu yer, tam olarak Ark'ın koltuğunun karşısına denk geliyordu ve dairenin içinde Asal'a göre sol tarafta konuşlanmış olan diğerlerine oldukça uzak kalıyordu. Asal kendini bir anlığına davalı koltuğunda gibi hisseti, ancak aşağıdaki odaya bakınca öyle olmadığını bir kez daha anladı.

Arkatlantik'ten KaçışWhere stories live. Discover now