Bölüm 15, Ölünce Kahramanlaşanlar ve Yalnızca Ölenler

Start from the beginning
                                    

Rae'nin mağara odasına ulaştığımızda gücü üzerimizden çekildi, Apollon derin bir nefes alarak odadaki masaya ilerledi. "Tadınızı hemen kaçırmamı mı tercih edersiniz yoksa biraz daha mutlu olmanıza izin vereyim mi?" Elinde tuttuğu parşömeni o zaman fark ettim. Etrafına yaldızlı bir ip dolanmış, tam ortasına ise siyah bir mühür vurulmuştu. Mühür kırıktı, Apollon gelen haber neyse bizden önce okumuştu.

Rae hiçbir şey söylemeden parşömeni Apollon'dan alarak masaya yaslandı, yaldızlı ipi dikkatli bir tavırla açarak gelen haberi okuduktan sonra bana çevirdi, kan kırmızı bir renkte yazılan Skyros yazısından başka hiçbir şey yoktu.

Yüksek sesle, "Skyros," diye tekrar ettikten sonra, "Sadece bunu mu yazmış," diyerek parşömeni elime aldım. "Anahtar orada mı?"

Rae parşömeni masaya bırakırken yüzünü sıkkınlıkla buruşturdu. "Orada ama kimde olduğu daha önemli."

Skyros fazla büyük olmayan bir şehir devletiydi. Belki de bir adada olduğu içindi belki de fazla büyümek istemedikleri için, diğer devletlerle ne iyi ne de kötü yönde derin ilişkiler kurarlardı. Gerekmedikçe diğer devletlerle ticaret bile yapmazlardı.

"Orada kim var?" diye sordum meraklanarak. Zihnimin derinliklerinde kaşıntıya benzer bir his uyandı. Orada kim olduğunu biliyordum fakat bunu hatırlayamıyordum. Rae'ye baktığımda başını hafifçe salladı ve adanın aslında neden hafızamda yer ettiğini hatırladım. "Akhileus," diyerek fısıldadım. "O, orada."

Bu konu hakkında farklı rivayetler vardı. Kimileri onun ufukta görünen savaşta yer almak istemediği için orada gizlendiğini söylerken kimileriyse orada eğitildiğini anlatırdı. Orada mı eğitilmişti bilmiyorum ama Phoiniks onu çok iyi eğitmişti. Yarı at yarı insan adam aklıma geldiğinde göğsüm özlemle sıkıştı. Troya'da beni eğittiği zamanlar çok uzakta kalmıştı. Ona öfkelenmiş, bana karşı sert olduğunu düşünmüştüm. Bana karşı sertti ama şimdi dönüp bakınca tüm bunları beni yok edilemez kılmak için yaptığını anlayabiliyordum.

Rae beni onaylayarak elimi tuttu. "Anahtarın onda olup olmadığıyla ilgili bir bilgi vermemiş fakat yüksek ihtimalle onda olduğunu düşünüyorum. Demeter, Zeus'a yardım ettiyse anahtarı Akhileus'un annesi Thetis'e saklaması için vermiş olabilir. O da en güvenli kişiye, oğluna emanet ettiyse tek yapmamız gereken anahtarı Akhileus'tan almak."

Anlamayarak ona baktım. "Demeter'in Thetis'e güvenmek için bir sebebi var mı?"

Apollon bize yaklaşırken, "Evet," diyerek sakince cevapladı. "Akhileus doğduğunda annesi ölümsüzlüğünü kırmak için bir yol arıyordu. Demeter ona bir yol gösterdi, kızının kraliçesi olduğu diyardaki Styx nehrinde oğlunu yıkarsa ölümsüz olacağını ona anlatan Demeter'di."

Hikâyenin kalanını biliyordum. Ozanlar annesinin Akhileus'u topuğundan suya batırdığı için o tek noktanın onun ölümsüzlük önünde engeli olduğunu anlatırlardı. Ozanlar aynı zamanda Akhileus'un ölmek için doğduğunu da anlatırlardı. Pek çok ozan Troya'nın düşüşüyle birlikte gerçekleşen ölümünün Troya'nın kaderi, şehrin kendi kehaneti olduğuna inanırlardı. Biri ölüme biri de düşmeye mahkumdu.

Demeter'in ona yardım etmiş olma ihtimali yüksekti. Kızı Persephone'nin Hades'i seçmesinin ardından ekinleri zehirleyen, sulak toprakları bir damla sudan mahrum bırakan tanrıça bunların hepsini annelik içgüdüsüyle yapmıştı. Başka bir annenin çağrısına kulak asacağına emindim. Bir anne onun can düşmanı bile olsa ondan yardım istiyorsa ona mutlaka yardım ederdi, en azından onun hakkında anlatılanlar böyleydi. Onunla henüz tanışmamıştım ve tanışmak için can attığımı da söyleyemezdim.

Rae elimi tutarak beni kendine çekerken, "Anahtar eğer ondaysa ondan almanın bir yolunu mutlaka bulmalıyız," dedi. "Ancak adada gerçek kimliğimizi gizlememiz gerekiyor, ne olursa olsun bizim kim olduğumuzu anlamaması lazım."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now