57. BÖLÜM; "Tutsak"

Start from the beginning
                                    

Melina, bunu ilk kez duymuşçasına sarsıldı. İrilen gözleri kapının henüz içeri girmemiş olan ihtiyara çevrilirken, eli karnından düşerek uzaklaştı. "Bu... Bu gerçek miydi?"

"Sen aptal mısın Melina?" Başı yeniden bana çevrildi. Gözlerindeki üzüntünün nefrete dönüşmesi uzun sürmedi. "Böyle bir şeyin yalanı mı olur?"

"Sen kes sesini!" diye bağırırken gözlerinden ateş çıkıyordu. "Hepsi senin yüzünden! Ben..." Sesi titredi. Göz bebekleri gibi... "Ben senin yüzünden hasta oldum. Bebeğimi senin yüzünden kaybedeceğim." Ağzımı açmama zaman vermeden kaldırdığı kolu benden tarafa uzandı. "O yaptı efendim! Bana hastalığı o taşıdı! Eğer ben öleceksem, o da ölmeli. Hem de benden daha önce!"

Önce elleri sonra da bacakları titremeye başladı. Birkaç saniye içinde bilincini yitirerek yere düştü ve tüm bedeni titremeye başladı. Kalbim korkuyla kasılırken, karnına dokunmak, bebeğime varlığımı hissettirmek istedim ama muhafızların elinden kurtulmam mümkün olmadı. Mümkün olan başka bir şey vardı.

"Size yalvarıyorum." Hala muhafızların ellerindeyken, bedenimi dizlerimin üzerine bıraktım. "Size yalvarıyorum efendim. Çok üzgünüm, yemin ederim çok üzgünüm. O ölecek ve eğer siz yardım etmezseniz bebeği de öldürecek. Ne olur..." Dolan gözlerimin ardında birer siluet gibi kaldılar. "Ne olur bebeğimi ondan alın ve babasına teslim edin. O ne yapacağını biliyor."

İhtiyar bastonunu hiddetle yere çarptı. "Ölü bir bebeğe babası ne yapabilir!"

"Bilmediğiniz şeyler var..." Acıyla içimi çektim. Hizmetliler Melina'yı bez bir sedyeye koyup uzaklaştırırken, bebeğimin nasıl olduğunu düşünmek içimi boğuyordu. "Yemin ederim doğruyu söylüyorum. Bebek yaşayabilir... Yalnızca ona şans vermeniz gerekiyor."

İçlerinden biri bile bir şey söylemedi. Bana yine inanmıyorlardı ve en acısı da bu seferdi. Muhafızlara beni götürmelerni işaret ettikleri an bedenimdeki tüm kanın beynime sıçradığını hissettim. "Siz siktiğimin bunakları beni artık dinleyecek mi!"

Üçünün gözleri birden açılarak üzerime çevrildi. Bir hışımla muhafızların elinden kurtulup karşılarına dikildiğimde, gözlerim yaşlı, ruhum yaralı, bedenim öfke doluydu. "İstediğiniz mucize, diye bahsettiğiniz bir bebeği öldürmek mi? İnancınız bunu mu gerektiriyor? Sözlerime nasıl ihtimal vermezsiniz!

Gözlerine baktığım ihtiyar geri çekildi, değneğini bana uzattı ve bağırdı. "Forna hesit yeleva!"

Dizlerimdeki güç bir anda kayboldu. Kendimi yerde bulduğum an çarptığım başımın acısıyla inledim ancak beni terkeden bilincim o acının uzun sürmesine izin vermedi.

*

Bu anı daha önce yaşamıştım.

Daha önce de ellerim bağlanmıştı.

Daha önce de çığlıklarım kimse tarafından duyulmamıştı.
Ah!

Daha önce de yeraltı mahzenine hapsedilmiştim.

Burası, Kara Kule Şatosu nun hemen arka bahçesinde yer alan bir yer altı mahzeniydi. Basıktı ve buram buram kürlü taş kokuyordu. İçinde bulunduğum dar mağaranın orta yerinde yer alan yüksek taş zeminin üzerine boylu boyunca yatırılmıştım. Ayaklarım da tıpkı ellerim gibi taştan uzanan demir kazıklara bağlanmıştı. Ayak ucumda dar ve karanlık bir koridor vardı.

KIZIL GECE +18Where stories live. Discover now