10.BÖLÜM: Zaman durdu ve her şey bitti...

72 11 55
                                    

Selam arkadaşlar, sanırım 5 aydır bölüm atmıyorum ama atmamamın karşılığı olarak size uzun çok uzun, baya uzun bir bölümle geldim.

Öncelikle şunu da söylemek istiyorum. Bu bizim sezon finalimiz olacak, yazmaya bir yıl ara vermem gerekti. Tabii bunda öğrencilik hayatımın çok büyük bir etken olduğunu da belirtmek isterim. Artık eskisi gibi vakit ayıramıyorum. Hatta bu bölümü yazarken de çok zorlandım ama bitirmeyi başardım.

Dediğim gibi bu sadece bir ara, hiçbir zaman bir bitiş değil ve olmayacak, belirtmek istediğim bir şey daha var ki bu  bölümü çok duygulanarak yazdım. Çünkü benim küçük kitabım artık büyüdü ve bu beni o kadar çok mutlu etti ki anlatamam. Sanırım duygulandım:)

Neyse nerede kalmıştık? Heh uzun bir bölüm oldu umarım beğenirsiniz. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorummm. Öpüldünüz...
                               ~~~~

Her şeyin elbet bir sonu vardı. Peki ya zamanın sonu nasıldı? Her defasında her şeyin biteceği söylenirdi. Onun nasıl bir sonu olacaktı?

Bir saat düşünün bir yandan akrep ve yelkovanın ilerlemesi gerekiyor ama bir yandan da saatin ipi kopmak üzere, peki bu saat nasıl zamanı devam ettirebilir? Her şeye rağmen mi? Her şeye rağmen hayatta nasıl kalınır, işte onu hep beraber yaşayarak göreceğiz, belki de son kez...

                             ~~~~
Elimde tuttuğum tepsi sıradan bir tepsi değildi. Benim yüklerimin bulunduğu koca bir çuvaldı. Ben her defasında o çuvalı yukarıya kaldırmak isterken o beni daha çok aşağıya çekiyordu. O koca çuval sadece beni aşağı çekmiyordu, beni seven herkesi aşağı çekiyordu ve bunların arasında ne yazık ki Berk'te vardı. Hayat bir yalandır demiştik, şimdi biz o yalanı bir umutla doğruya çevirecektik. Yalan, her şeyin yalan olduğu bu yerde zamanı durdurmak benim görevimdi ve aslında ben de küçük bir yalancıydım ama en masum olanından...

Koray'ın söylediğinin üstüne elimde tepsiyle ortada öylece kaldım ama bunu kimse fark etmedi, çünkü herkes şaşırmakla meşguldü. Her şeyi bilen Berk bile şaşırmıştı. Onca kişi içinde benim düşündüğüm bir kişi vardı. Sude, onun şu an nasıl hissettiğini kesinlikle anlamak istemezdim ve onun da bunu yaşamasını hiç istemezdim ama Suzan için de dediğim gibi, hayat bunu herkese bir şekilde yaşatacaktı. Ya bir arkadaş, ya bir anne, ya bir baba, ya da kendisi, herkes ölümün acısını bir şekilde tadacaktı.

Koray'ın bana baktığını görünce kendimi toparlamaya çalıştım ve bir adım atmak için kendimi zorladım. Bir, iki, üç ve işte oradayım. Elimdeki tepsiyi sıkıca tutarak masaya bıraktım. Masanın yanında durduğumda Berk ve Koray hariç kimse bana bakmamıştı. Koray verdiği haberinin büyüklüğünü henüz algılayamamış gibi etrafa bakınıyordu. Berk ise beti benzi atmış bir şekilde bana bakıyordu. Sandalyeme otururken gözüm Sude'ye kaydı. Bir elini alnına koymuş ve başını önüne eğmişti. Hafiften hafiften burnunu çekiyordu.

Berk kucağımda duran elimi tuttuğunda başımı hızla ona çevirdim. Ona baktığımda gözleriyle Sude'yi işaret edip dudaklarını kötü bir şey olduğunu belli edercesine büzdü. Başımı anladığımı belli edercesine salladım ve başımı tekrar Sude'ye çevirdim.

Eliyle alnını sıvazladıktan sonra başını kaldırdı ve kısık bir sesle '' ben lavaboya gidiyorum'' dedi ve masadan kalktı. O sırada yanımdaki Defne tam oturduğu yerden kalkacakken onu kolundan tuttum. Bana ne olduğunu anlamak istercesine bakarken ''bence biraz yalnız kalsa iyi olur'' dedim ama o bunu umursamadı ve elimi kolundan çekerek ''o benim arkadaşım, onu böyle bir durumda yalnız bırakamam'' dedi ve yanımdan hızla geçip gitti. Onun bu hallerine alışkındım.

GERÇEĞİN İKİ YÜZÜWhere stories live. Discover now