7- ÖLÜMLE DANS ARASI

84 11 12
                                    

Karşımda duran, ölümü arkasına almış adamın yüzüne gözlerimi kırpmadan bakıyordum. Kulaklarımda uğursuz bir çınlama baş göstermişti. Bakışları, korkuyla titreyen göğsüme kaydığında dudakları iki yana gerildi ama bu gülümsemesi avını gözüne kestirmiş bir sırtlanınkini andırıyordu. Okyanus mavisi irislerinde büyük bir zevk vardı. Korkumun onu beslediğini görüyordum. Kendimi toparlamak için etrafıma bakınmaya çalıştım ama hipnoz olmuş gibi uyuşmuştum. Bu zehirli bir hayvanın sizi sokup sinir sisteminizi felç bırakması gibiydi. Bakışlarımı ondan çekemedim. Sam ve çağırdığı muhafızlar odanın diğer ucundaki kapıyı zorlamaya devam ederken suikastçı onları birazcık bile umursamadı.

Benden bir hamle bekliyor gibiydi ya da kusursuzce işleyen planının sonucunun keyfini çıkarıyordu. Büyük ihtimalle günlerdir etrafımızda dolaşıyor, yanımızdan geçip gidiyor ve bizi izliyordu. Kimse görevini yapan sıradan bir  muhafızdan şüphelenmemişti. Bu kapının ne kadar dayanacağını da biliyordu. Beni öldürmek için ne kadar zaman harcayacağını da. Will'e yaptığımız antrenmanların yüzde sekseni açık havadaydı, göz önündeydi. Beni tanıması için lazım olan tüm argümanları zaten ona altın tepside sunmuştuk.

Gözlerini kısıp elinde tuttuğu kılıcın kabzasını avucunun içinde sektirerek döndürdü. Deborah ve Kimberley benim kadar tedirgindi; korktuklarını tenime değen rüzgarda, ayağımın altındaki kayanın yaydığı titreşimde hissediyordum. Saçlarım hava akımına kapılıp yüzüme çarptığında bile elimi kaldırıp tutamları çekmedim. Hareket edersem üzerime çullanacağından emindim. Bu an gitgide gerçeklik hissini kaybediyordu.  Karşımda bir suikastçı vardı ve yüzümün her santimini nereden kesmeye başlayacağını düşünürcesine inceliyordu. Ben daha demin bu adamla gülüşerek sohbet etmiştim.

Başımı çevirmeden, sadace gözlerimi oynatarak uçurumun kenarına baktığımda adam kısık sesle güldü ve boy farkımızdan dolayı öne eğilerek yüzlerimizi hizaladı. Fısıldayarak sarf ettiği kelimeler ise yüreğime iniyordu.

"Ne yapacaksın küçük alfa? Aşağı atlayıp herkese bir melez olduğunu gösterecek misin?"

Kaşlarım hızla yukarı kavislenirken gözlerim onunkilerle çarpıştı. Melez demişti. Biliyor muydu? Biliyordu! Bunun için gönderilmişti değil mi?

Aklımdan geçen soruyu duymuş gibi başıyla onayladıktan sonra dalga geçercesine güldü ve elini bana izin verircesine boşluğa doğru kaldırdı.

"Tamam. Hadi, git. Hadi uç..."

Yüz ifadesi aniden değişerek donuklaştı.

" Uçsana!"

Dişlerinin arasından çıkan hırıltıdan irkilerek kaçtım. Sadece benim duyacağım şekilde fısıldamaya devam etti.

"Yapamazsın. Çünkü yaparsan buradakilerin benden daha acımasız olacağını biliyorsun. İşte, o çok değerli sevgiline bile güvenemeyeceğin bir an. "

Üzülmüş gibi alt dudağını büktükten sonra iç çekti.

"Yalnız kalmanın ne demek olduğunu bilirim, sana bir iyilik yaptığımı farz et. Seni sürekli kaçarak geçireceğin bir hayattan kurtarıyorum."

Aklımı toparlayamıyordum, ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu ve kalbimin uğultusu beynime doluyordu. Odanın kapısı gümbürdediğinde yerimde sıçradım. Grant, kırmaya çalıştıkları kapıya kısa bir bakış attıktan sonra iç çekti.

"Zaman doldu, melez alfa. Hadi şu işi bitirelim, sen de beni uğraştırma."

Dedikleri beni kendime getirirken kaşlarım hızla çatıldı ve belimde asılı duran kılıcı çektim. Özenle bilenmiş demirin deri kınına sürtünürken çıkardığı ses tüm sinir uçlarımı uyarmıştı. Bu insanlar gerçekten öylece öldürülmeyi falan mı bekleyeceğimi sanıyordu. Ursula da aynı kafadaydı. Herhalde boynumu açıp "Hey, hadi bir kesik at." diyecektim? Grant, ya da gerçek adı her ne ise, bıkkın bir ifadeyle omuz silkti.

KORUYUCULAR 2 Where stories live. Discover now