1- HUZUR VE HUZURSUZLUK

177 23 16
                                    

On dört motor, yavaşlayan arabanın yanından geçip Osberk sokaklarına dağıldığında arkalarından gülümseyerek baktım.
Tüm savaşçılara evlerine gitmeleri için izin verildiğinde hava aydınlanmaya başlamıştı.

Şimdi ise gökteki tek tük buluttan, sonbaharın habercisi olan yağmur çiseliyordu. Bir süre James'le sessizce arabada oturduk. Ikimizin de gözleri bir an olsun ince çizgiler halinde düşen damlalardan ayrılmadı. Fakat James buradayken yağmur pek ilgimi çekmiyordu.
Başımı koltuktan kaldırmadan yana doğru çevirdim ve gözlerim, James'in yüzünün her santimini gezinmeye başladı. Düşünceli olduğunu görebiliyordum. Simsiyahları yine dışarının yansımasıyla renklenmişti. Gözler ruhun aynasıdır derler hep. Onunda gözleri öyleydi işte: dışarıdaki her şeyi benimseyen, bizim mutluluğumuzla mutlu olan ruhu arkasında hep bir keder saklıyordu.

Yaralıydı, yaralıydı ama güçlüydü. Yaralıydı ama çok güzeldi. Ben çok güzel bir adama aşık olmuştum ve bir felaketten çıkmamıza rağmen onun yüzüne bakarken kendimi cennete davet edilmiş gibi hissediyordum.

Onu izlediğimi fark ettiğinde başını koltukta bana çevirdi. Dudağımın tek kenarını zorla yukarı kıvırdım ama bu çok kısa sürdü. Birkaç saniye boyunca birbirimizin gözlerinde takılı kaldık. Sonra çamur ve kan karışımıyla kirlenen ayakkabılarımı arkasına basarak çıkardım ve bacaklarımı küçük bir çocuk gibi koltuğun üzerine toplayıp bedenimi komple ona döndürdüm. O da miskin hareketlerle dönüp tek omzunun üzerine yaslandı. Bunu yaparken aşağı doğru kaykılmıştı.
Elimi kaldırıp yanağına koydum ve başparmağımı uzayan sakallarının üzerinde kaydırdım.

"Sevgilim..."

Fısıltım ona ulaştığında kirpikleri titredi. Kucağında duran eli kalkıp benimkinin üzerine kapandığında bu sefer tebessümün gerçekti.
Bakışlarını gözlerimden ayırmadan, başını hafifçe çevirip avucumun içini öptüğünde tüm göğsüm sıcacık oldu. Bu hareketini, beni eritmek ister gibi birçok kez tekrarladı. Parmaklarımın ucuna kadar avucumun her santiminine uzun öpücükler bıraktıktan sonra elimi tekrar yanağına koydu ve gözlerini kapatırken "Sevgilim..." diye mırıldandı.

Uzanıp dudaklarına mülâyim bir öpücük kondurdum ve ne kadar bunu istemesem de "Çok yoruldun, eve git artık." dedim.
Gözlerini araladı ve kirpiklerinin altından bana bakarken, aramızdaki ufacık mesafeye rağmen zor duyduğum bir sesle "Ben zaten evimdeyim." dedi.
Yanağını okşayan parmağım hareketsiz kaldı. Göğsümdeki arı kuşu çırpınırken bedenim tamamen şokun etkisiyle donmuştu. Bu söylediği öylesine söylenmiş, hafife alınacak bir şey değildi. Yani benim için öyle olamazdı.
İçimde küçük bir kız, elinde mumla bir şeyler aradı. James'in hislerinin karşılığını aradığı yerde bulamayınca korkuyla afallayarak yüzüme baktı. İçimdeki eksikliğin bilinmeyen nedeni ikimizi de tedirgin etmişti. Bu duyguların boşluğunu huzursuzluk doldurduğunda küçük kızın elindeki mumu söndürerek her şeyi karanlıkta bıraktım. Aralık kalan dudaklarımı kapatıp hızlıca kendime geldim. Neyse ki James gözlerini tekrar kapatmıştı da bu afallayışımı görmedi. Gerçi hissettiğine emindin.

Bedenimi, onunla aynı hizaya gelecek kadar aşağı kaydırdıktan sonra başımı omzuna yatırdım. O da yanağını saçlarıma yaslayıp birkaç kez kımıldanarak yerine yerleşti.

"Sadece yarım saat."

Kaşlarımı çatarak yukarı doğru bakmaya çalıştım ama onu görmem imkansızdı.

"Ne?"

"Sadece yarım saat uyumama izin ver."

Elimi uzatıp, bana yakın olan elinin içine yerleştirdiğimde parmaklarımız birbirine kenetlendi.

KORUYUCULAR 2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin