Özel Bölüm | Duha & Göktürk I

Start from the beginning
                                    

***Geçmişten***

Duha akşam serinliğinde bahçede kitap okumak üzere evden çıkmıştı ki kapıdaki gölgeyi görüp duraksadı. Aksayarak gelen biri vardı. Karanlıktan seçilemeyen bedeni daha iyi görebilme umuduyla kısılan gözleriyle adımlarını kapıya yöneltti.

Aydınlatmanın olduğu kısımda net bir biçimde görülen bedeni görür görmez şaşkınlık dolu bir nidayla adımlarını hızlandırdı. "Göktürk, ne oldu sana?"

Göktürk karanlığın içinde beliren kızı fark ettiğinde ağzının içinden küçük bir küfür savurdu. Oysaki sessizce eve geçecekti. Yakalanmak kötü olmuştu. Bir de Duha'ya...

Yüzünü gizleyebilmek için başını eğerek, "Bir şey olmadı." deyip seri adımlarla eve doğru yürümeye devam edecekti ki yarı yolda kolundan tutuldu. "Dur Göktürk." adımları kesilir kesilmez genç çocuğun önüne geçti.

Kaşından akan kan, gözünün altındaki kızarıklık, çenesinin köşesindeki morluk ve daha bir sürü yara iziyle yüzünün hâli içler acısı görünüyordu.

Duha gözlerinin değdiği her noktada biraz daha endişeye kapıldı. Korku tüm hücrelerini ele geçirirken, "Kim yaptı bunu?" dedi.

"Kimse," Göktürk'ten aldığı yanıt fazlasıyla can sıkıcıydı. "İzin verirsen eve gitmek istiyorum." deyip kolundaki elden kurtulmaya çalıştı ancak karşılığı tam aksi oldu. Duha aralarındaki mesafeyi azaltarak, "Kiminle kavga ettin?" diye sesini yükseltti. Göktürk hızla sol elini Duha'nın ağzının üzerine kapattı. "Bağırmasana kızım, annem duyacak şimdi."

Duha ağzını kapatan eli hızla bileğinden kavrayıp aşağı çekti. "Duysun. Senin bu hâlini görmeyecek mi?"

"Duha gerçekten başım çatlıyor. Yarın devam edelim tartışmamıza. Fırça atmaya kaldığın yerden devam edersin."

Duha kaşlarını derince çattı. "Yürü bizim eve gidiyoruz. Kaportanı düzelteceğiz. Zuhal teyze seni böyle görürse çok üzülür."

Göktürk direnmek istese de Duha buna izin vermeyip elini tutup eve doğru çekiştirmeye başlamıştı. Eve geldiklerinde anne ve babasının yalıda olmasının verdiği rahatlıkla direkt Duha'nın odasına girmişlerdi. "Sen otur, ben yaraların için bir şeyler bulup geleceğim." diyen kızın arkasından iç geçirip mor yatak örtüsüyle kaplı tek kişilik yatağın üzerine oturdu. Oturuşunun etkisiyle karnından darbe alan kısımlar kasılmıştı. Ağrıyan yere elini bastırarak yüzünü kastı. Bu gece ağrıdan uyuyamayacaktı muhtemelen.

Duha elindeki malzemelerle odasına döndüğünde Göktürk'ün acı çeker ifadesi genç kızın endişesini arttırdı. "Hastaneye mi gitsek?" dedi yataktaki boşluğa oturmadan önce. Göktürk kapattığı gözlerini hızla açarak aynı anda karnındaki elini çekmişti. "Hastanelik bir durum yok," dedi geçistirmek ister gibi. "Ufak tefek sıyrıklar hepsi zaten."

"Ufak tefekmiş," diye homurdandı. "Suratın çarşamba pazarına dönmüş."

Göktürk gülümsemek isterken dudağındaki yara keskin bir sızıyla kendini belli edince inleyip parmağını oraya bastırdı. "Gerizekalı bir de gülümsüyor," dedi Duha daha fazla kendini tutamayarak.

Göktürk ters bir bakışla, "Hakaret etmek için mi getirdin beni buraya?" diye söylendi. Gazlı bezin aniden dudağının kenarındaki yaraya bastırılmasıyla susmak zorunda kaldı.

"Kimden dayak yedin?" diyerek sorusunu yineledi Duha.

Göktürk'ün gözleri kısılır gibi oldu. "Doğrusu dayak attın olacak güzelim,"

"Buradan bakınca hiç öyle görünmüyor biliyor musun?"

Dudak kenarındaki kurumuş kan lekelerini temizledikten sonra yeni bir bez alarak kaşını temizlemeye başladı.

KOYU LÂCİVERT SEVDAWhere stories live. Discover now