"Ah, sen miydin abi. Gel gel." dedi, görüş alanıma sadece silüetinin yarısı düşüyordu. Neden tanıdık geliyordu? Hatırlamıyordum ama yüzünü tam görsem hatırlayacak gibiydim.

Yeşile çalan gözler, aklımdaki şimşeklerin çakmasına neden oldu. Siyah dağınık saçlarıyla, asla oturduğu koltuğa yakışmıyordu. Daha çok hovardalık yapan erkek tipini andırıyordu. Yüzü pürüzsüzdü, çenesi oldukça keskindi.

"Misafirinde mi vardı? Sen şu depoya baskın yapan polis değil misin?" dedi, sorduğu soruları ikimize de yönelterek.

"Yiğit Dağlı sensin demek." dedim, tekrardan baştan aşağı süzerek.

"Evet, beklentini karşılayamadım sanırım." dedi, tek kaşını kaldırmış dalga geçer gibi gülüyordu. Barlas boğazını temizlerken konuşmayı böldü.

"Tartışmanız başlamadan bitse iyi olur." dedi, yüzünde kızgınlığın izlerini taşıyan belirgin damarları görünüyordu.

"Abi söyler misin, bir polisin bizim bulunduğumuz konumda işi var? Bu sarışın kadınla olan alakamız arıyorum şuan." dedi Yiğit, bir açıklama bekliyordu.

"Birinci ben polis sayılmam, özel bir büronun ajanlığını yapıyorum ve abin bunu fark etmeseydi şuan çoktan dört duvar arasında kafayı sıyırmıştınız. İkincisi siz, gerçekten kardeş misiniz? Üçüncüsü merak etme senide o hücrelerden en soğuğuna tıkacağım." dedim, nefret ve öfke bütün bedenime işlemişti. Eğer işinde başarılı ve planlı olmak istiyorsan ve seni aşağıya çekmek için çabalayan insanlar da varsa bu hırs öfke ve sinire dönüşerek size negatif şeylerde katabiliyordu. Kötü şeyler olsun istemezdim ama iyi şeylerinde olduğu yoktu. Ya tamamen dibe batacaktım ya da bu işi temelinden yok edip ben kazanacaktım. Sadece ben.

"Eğer işini düzgün yapabilseydin bu soruların cevabını çoktan almış olurdun. Bizim şirkette değil, hapiste olmamız gerekirdi. Her şey eline böyle kolay mı geçer Cansın? Şimdi sen bu sorduğun sorulara cevap alacağına inanıyor musun?" dedi, yeşil gözlerin sahibi.

"Kimse, kimsenin kafasının içini göremez. Görebilseydi zaten, kim suçlu kim suçsuz hemen anlaşılırdı." dedi, Barlas elindeki dosyayı karıştırırken.

"Öyleyse neden aylardır bu dava elimde? Masumsan kanıtla, olsun bitsin!" dedim, ellerimi saçlarıma geçirdim ve yeniden konuştum.

"Amacın ne Barlas? İçeri girdin fenalaştın, çıkmak istediğini söyledin; dışarıda aranıyorsun ve herkese suçlu olarak görünüyorsun, ayrıca masum olan bir insan nasıl katil olabilir?" dedim, yüzümü ekşiterek sorgulayıcı bakışlar atıyordum.

"Gerçekten öğrenmek istiyorsan bizimle bir iş birliği yapman gerekiyor." dedi Barlas, başını kaldırdığında dikkatimi çeken ilk şey dudakları olmuştu. Olamaz, bu psikolojiden çıkmam gerekiyordu yoksa her asansör gördüğümde aklıma bu hata gelecekti ama hata olarak görmekte gelmiyordu içimden.

"Devletin polisini kendi suçlarına alet etme girişiminde de bulunduğunda göre, masumsan da artık değilsin demektir." dedim, kollarımı göğsümde birleştirerek.

"Az önce ben polis değil, ajanım diye cırlayan kimdi ya?" dedi, Yiğit. Ellerimi yumruk yapıp ileri adım atacakken Barlas elini göğsüm ve boynum arasında bir yere koyarak beni durdurdu.

"Planıma seni dahil etmedim ajan. İstersen dahil olabilirsin dedim. Zorlama yok." dedi.

"Ve cevaplarda yok." diyerek sevimli bir surata bürünmeye çalıştı Yiğit.

"Siz şaka mısınız ya? Ben neler yaşıyorum, bilmiyorum. Şuan burada bu konuşmanın geçmesi bile başlı başına saçmalıktan ibaret!" dedim, oflayarak.

"Senin bizi sorgulamanda bir saçmalık Cansın." dedi Yiğit.

"Demek ki masumluğunuzu kanıtlayamayacak kadar suçlusunuz, yoksa neden inkar edesiniz ve neden bunu şuan şimdi dile getiresiniz ki?" dedim.

"Hey, ben nedense suçlu oldum şimdi?" dedi Yiğit, şaşırmışa benziyordu.

"BİRAZ DAHA BURADA DURURSAM AKLIMI OYNATACAĞIM! SİZİ YAKALAMA RADDESİNE GELDİĞİM AN, FARE GİBİ KAÇIYORSUNUZ BİR ŞEKİLDE. BARİ KAYBOLMAYINDA TEKRAR ARADIĞIM YERDE BULABİLEYİM!" dedim, kapıyı açarak dışarı çıktım.

"Teklifi kabul etmek için mi, yakalaman için mi polis? Ona göre şey edelim biz." Yiğit'in sesiyle burnumdan soludum ve Barlas'ı es geçerek yüzüne bakmadan holdingten dışarı çıktım. Arabaya bindikten sonra bir süre sakinleşmem için derin nefesler alıp verdim. Bacağım gerginlikle aşağı yukarı sallanırken telefonum çaldı.

"Alo?"

"Cansın, büroya gelir misin? Seninle bir şeyler konuşmamız lazım." dedi Can, o da benim gibi gergindi sanırım.

"Kötü bir şey yok değil mi?" dedim.

"Yani sayılır. Yarı iyi, yarı kötü." dediğinde gerçekten meraklanmıştım. Arabayı çalıştırdığım da bulunduğum yerden çıkmak için direksiyonu sağ elimle döndürdüm.

"Ekin benimle gelecekti ama?" dedim, bunu daha çok soruma cevap arar gibi sormuştum.

"Onu polis bir arkadaşa emanet ettim. Çocuklar için yapılan çeşitli etkinlik için meydana götürdü. O zamana kadar süremiz var." dedi.

"Allah, Allah... Merak ettim. Önemli olmalı telefonda konuşulmayacak bir şey değilse." dedim ve nihayet bulunduğum yerden yaklaşık yarım kilometre uzaklaşmıştım.

"Evet Cansın. Araba kullanırken telefon kullanma, bekliyorum seni. Görüşürüz." dedi.

Görüşürüz dedikten sonra telefonu kapattım ve uzun yolda arabamı hızlandırarak büroya doğru yola çıktım.

KALP ZANLISI Where stories live. Discover now