12. Bölüm

55 43 29
                                    

Selamlar💞
İyi okumalar güzellikler!

Asansörden saat sesi gibi bir ses çıkınca, kapı yavaşça açılmaya başladı. Refleks olarak onu ittim ve saçımla kıyafetimi düzelttim. Az önce ne yaşadığımızın bilincine vardığımda nefesimi tutmaya başladım. Gerçek anlamda utanıyordum, hem de iliklerime kadar.

"Ne oldu ajan biri görür diye korktun mu? Bir suçluyla öpüştün diye itibarın falan mı kirlenir yoksa?" dedi, yarım ağız gülümsemesiyle. Sesindeki tonlama alay ettiğini bas bas bağırıyordu.

"Böyle bir şey olmadı. Unuttum gitti; ne sen yaşadın, ne de ben. Üç maymunu oynuyorsun bu saatten sonra." dedim, yüzüne ciddi bir şekilde bakarak.

"Beş maymunda oynasak, unutmam artık. O nasıl öpmekti be. Kalbime işledi." söylediği cümleler kalbimde ki sıcaklığı yaysa da, umursamazlıktan geldim.

"Bu işe artık bir son vermem gerekiyor," diyerek silahımı sıkıca kavrayarak Barlas'ın şakağına dayadım. "oyun oynamıyoruz. Ya bana Yiğit Dağlı kim, gösterir söylersin. Ya da seni bu koca holdingin içinde öldürürüm. Ne dersin? Hangisi daha cazip geliyor?"

"Öpüştüğün adamların kafasına silah mı tutarsın ajan? Fantezi dünyan oldukça renkli." dedi, hala benimle alay edip bundan gayet memnun bir şekilde eğleniyordu.

İnsanlar, beni ciddiye almadıklarında tek bir şey olurdu.
Canları yanardı.

"AHHH! DELİRDİN Mİ BE KADIN?" öyle de olmuştu. Karşımda ciddiyetsizce duran bu adamın erkekliğine dizimle sert bir tekme indirmiştim. Oh olsundu.

"Delirdin mi değil, zaten deliyim. Şimdi söyle nerede bu Yiğit Dağlı?" dedim, saçlarımı düzeltirken.

Katta güvenlik ve korumaların olmamaları da şaşırtıcıydı. Sanırım burada güvenlik açısından oldukça geniş davrandıkları için genelde adamlarını dışarı işlerinde yanlarında bulunduruyorlardı.

Anıl Barlas duruşunu düzeltmekte zorlanıyordu, nasıl çarptıysam artık, topallamadan edemiyordu. Utanmasa anne diye bağırıp ağlayacak gibi duruyordu. Bu hali ağzımı şişirmeme neden oldu. Her an kahkaha patlatacak güce sahiptim.

"İleride ikinci koridorun sağındaki odada." dedi ama onu yanımda götürecektim. Defalarca kaçıp elimden kurtulmuştu sonra ise bir de yoluma tuzaklar kurmuştu. Hedefine yaklaşan bir okçu gibiydim. Önce nişan alıyordum, oku yayın üzerinde gerdiriyordum ve işlem tamamlandığında oku bırakıp tam on ikiden tahtaya saplıyordum. Ama henüz o kısıma daha gelmemiştik.

Anıl hala firari bir zanlıydı, yanımda.

Onu takip ederek etrafı inceliyordum. Oldukça sessiz bir ortamı vardı. Sanki çalışanlar yoktu da sadece birkaç kişi koskoca şirketi yönetiyordu. Nihayet dediği kapının önünde durduğumuzda, hoşnutsuzca yüzümü inceleyip kapıyı tıklattı.

"Müsait değilim Lale, sonra gel." dedi, içerideki sesin sahibi.

Anıl Barlas kapıyı açarak bir odun parçası gibi önümden girdi. Neredeyse çarpışıyorduk.

KALP ZANLISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin