Bölüm 13

441 112 32
                                    

İsra okuduğu kitabı sertçe kapattı, komodine bıraktı. Bakışlarını odasının penceresine çevirirken gözleri doldu. Kitaptaki karakterin ailesini kaybetmesini daha fazla okuyamadı. Boğazında bir yumru büyümüş, gözleri akmayan gözyaşlarıyla ağrımaya başlamıştı. Anne babasını çok küçük yaşta kaybetmişti, onlarla ilgili pek anısı yoktu ve onları çok özlediği söylenemezdi. Küçükken sadece anne ve babanın olmasının nasıl olduğunu merak ederdi. Onlara karşı bir özlem yoktu ancak aileye duyulan özlem fazlaydı. Neyse ki zamanla o da yok oldu. İki sene önce amcasının yanına gelene kadar kendinden başka kimseye değer vermiyordu. Ancak amcası o kadar iyi kalpli bir adamdı ki yaşlı adama karşı kayıtsız kalamamış, iki yıl içinde onu çok sevmişti. Şimdi ise onun yokluğu canını yakıyordu. Bütün bunlar onun yüzünden başına gelmişti. Yaşlı adamın hayatına hiç girmemiş olsaydı, belki de amcası hala hayatta olurdu.

Derin bir nefes aldı. Kulübedeki her şey yanmıştı. Cep telefonunun Yağız da olduğunu biliyordu ancak bilgisayarı ve diğer özel eşyalarının hepsi yanıp kül olmuştu. Yani amcasından ona tek bir hatıra bile kalmamıştı. En çokta bu canını sıkıyordu. Birlikte bir resimleri bile yoktu. İsra zamanla amcasının yüzünü hatırlamakta zorlanacaktı ve onu hatırlatacak tek bir resim yoktu.

Üzerindeki ince örtüyü çekip ayağa kalkarak pencereye gitti. Kollarını göğsünde bağlayıp bahçeyi izledi. Geniş bir arazinin ortasına kurulu olan ev çok büyük değildi ancak bahçesi ve ardında görünen ormanlık arazi sonsuz gibi görünüyordu. Burada kapalı kalmaktansa araziyi gezmeyi tercih ederdi ama ona da izin yoktu. Havalar artık ısınıyordu. Gökyüzünde insanın içini kıpır kıpır eden bahar havası hakimdi fakat onun içi bir buz dağı kadar soğuktu.

Balo gecesinden sonra üç gün geçmişti. Ne telefonu ne de bilgisayarı olmadığı için magazin sayfalarında nelerin çıktığında haberi yoktu ama tahmin edebiliyordu. O gece gazetecilerin sorduğu sorular atılacak manşetlere işaretti. Haberleri merak etmiyor olabilirdi ama gazetecilerin çektiği fotoğrafları çok merak ediyordu. Genç adamla birbirlerine baktıkları o pozu yakalamışlar mıydı?

Kafasını iki yana sallayıp düşündüğü şeylerin saçmalığına gözlerini devirerek arkasını döndü. Pijamasını değiştirme gereği duymadan odasından çıktı. Evin içinden çıktığı yoktu, üstünü değiştirmesi için de bir sebep yoktu.

Ayaklarını sürükleyerek alt kata indi. Holü geçip mutfağa yöneldi. Mutfakta yemek servisi için hazırlık yapan ekibin yanından geçip kahve makinesine yöneldi.

Yeni kız "Yemeğinizi nerede yiyeceksiniz İsra Hanım?" diye sorduğunda İsra ona dönüp "Canım şuan istemiyor, yemek istersem mutfağa gelir kendim alırım. Teşekkür ederim" diyerek gülümsedi.

Kız gülümseyerek kafasını onaylarcasına sallayıp yaptığı işe geri döndü. Kahvesini alan İsra yine ayaklarını sürükleyerek mutfaktan çıkıp salona geçtiğinde Yağız'ı orada görmeyi beklemiyordu.

Kafasını kaldırıp saate baktı. Akşam olmak üzereydi ancak genç adamın evde olması için çok erken bir saatti.

O fark etmeden geri dönmek için yönelmişti ki "Benden mi kaçıyorsunuz?" diyen sesle olduğu yerde kaldı.

Tekrar genç adama döndüğünde Yağız'ın oturduğu yerden kafasını çevirmiş ona baktığını gördü.

"Hayır, sadece rahatsız etmek istemedim" dediğinde Yağız eliyle çaprazındaki koltuğu işaret edip "Rahatsız etmiyorsunuz, otursanıza" dedi.

İsra derin bir nefes alıp genç adamın işaret ettiği yere ilerledi. Koltuğa oturduğunda Yağız'ın onu dikkatle incelediğini gördü. Lanet olası pijamayı değiştirmeliydi! Kafasını eğip sıkıntıyla pijama üstünün eteğiyle oynarken kahvesini yudumladı.

Gökkuşağındaki KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin