Bölüm 7

511 118 31
                                    

İsra sinirden odasındaki her şeyi yere atıyordu. Ayaklarını yere vura vura odanın içinde dolanıyor, inadına ses çıkartıyordu. Bir hafta olmuştu hastaneden çıkalı. Elbette ki hiçbir şey onun beklediği gibi olmamıştı. Resmen dağ başında bir kocakarıyla eve kapatılmış etrafına da yüzlerce adam dikilmişti. Yağız'ı her gün göreceği, onunla yakınlaşabileceği bir ev hayal ederken bir mahkum gibi buraya tıkılmıştı.

Arkasındaki kapı hızla açıldı.

Ona öfkeyle bakan yaşlı kadın "Bana bak küçük hanım bu tavırların daha fazla devam ederse, küçük beyin misafiri demem alırım seni ayağımın altına!" diye bağırdı.

İsra kollarını öfkeyle göğsünde bağladı. "Öyle mi? nasıl yapacaksın bunu! Hele bir bana dokunmaya kalk!" dediğinde kadın ayağındaki terliği çıkartmış ve "Bana bak hala konuşuyor, sen hiç anne dayağı yememişsin belli oldu!" demişti.

"Evet yemedim çünkü annem ben küçükken öldü!" diye öfkeyle bağırdığında yaşlı kadın durakladı.

İsra'ya ne karşılık vereceğini bilemiyormuş gibi orada öylece dikilirken, İsra "Sakın bana o gözlerle bakmayın. Sizin acımanıza hiç ihtiyacım yok" dedi.

Kadın terliğini ayağına giyip son kez parmağını ona doğru salladıktan sonra "Bu şımarıklıklarına daha fazla devam etmeyeceksin. Seni bir daha uyarmayacağım" diyerek kapıyı kapatıp odadan çıktı.

İsra arkasından öfke dolu bir çığlık attıktan sonra ellerini yumruk yapıp yatağa giderek uzandı. Bir plan yapmalıydı. Bu böyle devam edemezdi. Biran önce Yağız'ı oraya getirecek bir şey düşünmeliydi.

Plan yapmaya çalışarak yatakta saatlerce kaldı ancak genç adamı oraya getirebilecek hiçbir şey aklına gelmiyordu. Yatak odasının kapısı tekrar açıldığında İsra sinirle "Siz kapı çalmak nedir bilmez misiniz?" diye sordu.

Ona öfkeli bir bakış atan yaşlı kadın "Amcan geldi küçük hanım, belki o biraz aklını başına getirir" dediğinde İsra yataktan hızla kalkmış ve ağrıyan dikiş yerleriyle yüzünü buruşturmuştu. Zaman zaman vücudundan iki kurşun çıkartıldığını unutuyordu.

Ağır hareketlerle kapıya doğru giderken yaşlı kadın "Kendine hiç dikkat etmiyorsun, bu gidişle o dikişleri patlatacaksın" diye homurdandı ancak İsra sesini çıkartmadı.

Alt kata indiğinde geniş koltukların birinde oturan amcasını görünce kocaman gülümsedi.

Nuri Bey, yeğenini görünce ayağa kalktı. İsra ona yaklaşıp kollarını yaşlı adamın boynuna sardıktan sonra yanağına sulu bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde amcası yüzünü buruşturarak omzuyla yanağını silince kıkırdadı.

Nuri Bey, yeğeninin gülümseyen yüzüne bakarak "Nasılsın kızım?" diye sorduğunda İsra "İyiyim amca, beni merak etme" dedi.

Arkalarındaki kadın "Aç mısınız Nuri Bey? Yiyecek bir şeyler getireyim mi?" dediğinde İsra kadının ilk defa bu kadar kibar olması durumunda arkasına dönüp ona gözlerini kıstı. Yaşlı cadının bütün ilgisi tabi ki amcasındaydı.

Nuri Bey gülümseyerek "Aç değilim Hacer Hanım, teşekkür ederim zahmet etmeyin" dediğinde İsra kaşlarını kaldırarak amcasına dönmüştü. Ne zaman bu kadar samimi olmuşlardı?

Hacer Hanım "Rica ederim, sizi yalnız bırakayım yeğeninizle biraz hasret giderin" diyerek arkasını dönüp gözden kaybolduğunda İsra amcasının kalktığı koltuğu işaret etti.

İmalı bir sesle "Otur bakalım Nuri Bey, bu ne kibarlık?" dediğinde amcası koltuğa oturup ona sinirli bir şekilde baktı.

"Hiç sesini öyle eğip bükme ufaklık. Yaptığın davranışlar sana hiç yakışıyor mu? Sürekli huzursuzluk çıkartıyormuşsun"

Gökkuşağındaki KaranlıkWhere stories live. Discover now