18

484 57 98
                                    


01.06.2023

%%%%

Kim Jennie,

''Ama piç herifteki gamsızlığa, pişkinliğe bak ya şaka gibi! Nasıl gelip de seninle konuşma gafletinde bulunabilir? Yediği dayak yetmedi mi bu alçak herife? Yok, yok! Yetmemiş belli! O zaman bir kez daha onu dövmek zorunluluk haline geldi. Bakalım ağzıyla götü yer değiştirince de seninle konuşmaya cesaret edecek mi sik kırığı?''

''Jungkook'un sinirli hali ve sabah sabah çıktığımız yol ile birlikte gerçek bir okul yolcuğu olacak!''

''Kimseyi dövmeyeceğini söylememe gerek var mı Jungkook? Sanıyorum ki var. O yüzden; hayır, kimseyi dövmeyeceksin Jungkook'cuğum.''

''Ya neden ya neden!?'' diye bağırdı Jungkook ve sinirle ayağını yere vurdu. Ah, tamam, Jungkook normalde de sinirli ve fevri bir insandı ama sanırım bugün solundan kalkmıştı; dakikada bir ofluyor, yolda görüp sinir olduğu kişilere ters ters bakıyor ve ikide bir tırnaklarını ağzına götürüyordu. ''Neden dövemiyorum ben kimseyi? Size ne kardeşim, el benim kol benim? Neden karışıp duruyorsunuz? Var ya, kimseyi dinlemeyeceğim, yoluma çıkan ilk kişiye ağız burun dalacağım o olacak. Sikmişim kurallarını da müdürünü de, bana ne!''

''Aaaaa Jungkook, bir kendine gel lütfen,'' derken çocuğun koluna girdim. Sağ tarafıma da, korktuğunu çok iyi anladığım Taeyong geçmiş ve o da benim koluma girmişti. Ah, zavallı Taeyong, oldu olası asla bağırmalara gelemezdi ve Jungkook da bunu çok iyi bilirdi. Aslında Jungkook, onun yanında sesinin tonuna epey bir dikkat ederdi ama sabahın köründe artık neye sinirlendiyse bunu bile düşünemiyordu. ''Ne oluyor sana bu sabah ya? Tamam, senin zaten sinirli bir yapın var da, bugün ekstra bir sinirlisin...''

''Bir şeyim yok benim,'' diye ters ters cevap verdi Jungkook bana. Pekala kolumdan da çıkmaya çalışmıştı ama ona izin vermemiştim. Eh, Jungkook da benim canımı acıtmak istemeyeceği için fazla zorlamamıştı beni. ''Sinirlenmek için bir şey mi olması gerekiyor bana? Sabahın köründe sizinle okula geldiğim için sinirliyim, oldu mu?''

''Hayır olmadı tatlım,'' dedim gözlerimi devirirken. Jungkook benim yakın arkadaşımdı, nasıl yalan söylediğini çok iyi bilirdim ve şu anda da besbelli yalanının dibini sıyırıyordu. ''Gerçekten ne oldunu söyler misin? Ah, şaka gibi ama buluştuğumuzun on dakika öncesine kadar ne olmuş olabilir?''

Jungkook, dilini yanağında gezdirdi ve gözlerini benden kaçırdı.

Pekala, Jungkook ile ben nereden baksanız üç yılı aşkındır arkadaştık ve ben, onu ilk defa böyle, gözleri dolmuş ve harap olmuş bir şekilde görüyordum.

''Jungkook...'' diye fısıldadım. ''Cidden ne olduğunu anlatmayacak mısın?''

Kısa bir yutkunmanın ardından, ''Şu an pek bir şey anlatacak durumda değilim,'' dedi Jungkook ve kolumdan çıkarak okul yolunu uzatmak için girdiğimiz parkın herhangi bir bankına doğru yürüdü. Taeyong ile onun arkasından ilerleyip yürüdüğü yere doğru gittik. Ortamızda Jungkook olacak şekilde banka sıralandığımızda, Jungkook, kafasını geriye doğru yaslayıp bakışlarını gri gökyüzüne çevirdi. ''En iyisi mi Taeyong sana göstersin. Ama mümkünse ben görmeyeyim yoksa tekrardan sinir tepeme çıkar...''

Kahvelerim sertçe anında Taeyong'a dönerken, çocuk, benden korktu ve hemen elini cebine atıp telefonunu çıkardı. Pekala, Taeyong'un bana bir şeyler çıtlamamasını Jungkook tembihlemiş olabilirdi ki bunu daha sonra sorun edecektim.

sure thingNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ