40. BÖLÜM

Mulai dari awal
                                    

"Tamam," dedim başımı kaldırıp Rüzgâr'a bakarak. "Seni bir daha koltukta yatırmam Rüzgâr." Dönüp arkamızda duran yatağı gösterdim ve, "Burada, bu yatakta beraber yatarız," dedim gülümseyerek. Onunla aynı oda da uyumaya alışmıştım. Gece uyandığımda onu oda da görmeyince huzursuz oluyordum artık.

Rüzgâr'ın yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluştu ama Koray'ın tepkisi hiç öyle olmamıştı. "Ney ney ney?" diyerek bana doğru öfkeli gözlerle yaklaşırken korkarak Rüzgâr'ın arkasına geçtim. Ne oluyor bu adama?

"Bir yatağa iki kişi sığmaz," dedi dişlerinin arasından.

"Bu yatağa beş kişi bile sığar," dedim sırıtarak.

Koray'ın, öfkeli bakışları usulca arkamda duran yatağa kaydı. Bir süre yatağa baktı başını ağır ağır sallayarak. Yatağa da tıpkı bana baktığı gibi ateş saçan gözlerle bakarken sanki yatakla sert bir konuşma geçiyordu aralarında.

"Evet, kendi ellerimle değiştirdim bu yatağı," dedi bakışlarını yataktan çekerken. Ellerini açıp bakışlarını ellerine çevirdi bu kez. "Bu ellerle, bizzat ben büyüttüm bu yatağı." Ellerine öyle dehşetle bakıyordu ki, mümkün olsa o elleri koparıp atacak gibiydi.

"Evet, diğerinin yayları bozulmuş diyerek bu büyük yatakla değiştirmiştin. Eski yatak olsa sığmazdık ama buna rahatlıkla sığarız, teşekkür ederim Koray."

Ellerinde olan dehşet dolu gözleri beni buldu önce. Kahverengi gözleri hiç böyle korkutucu bakmamıştı bana. Bir süre hiçbir şey söylemeden bana baktıktan sonra Rüzgâr'a çevirdi bakışlarını. Yine gözleriyle Rüzgâr'a bir şeyler söylemeye çalışıyordu. İkisi de tek kelime etmeden, gözleri aracılığıyla iletişim kuruyorlardı şu an.

"Yatak sorununu hallettik," diyerek Rüzgâr'a döndüm. "Zaten hiç içime sinmiyordu, o koltukta iki büklüm yatmana üzülüyordum." Yanına gidip tekrar sarıldım ona. Sırf beni yalnız bırakmak istemediği için günlerdir koltukta yatıyordu. Koltuk rahat olmadığı için başka bir oda da yatmasına müsaade edemezdim. Araya yastık koyarak aynı yatakta yatmamızda bence bir sakınca yoktu.

"Halletmedik," dedi Koray. "Burası bir kamu alanı ve ben böyle bir şeye asla müsaade etmem." Rüzgâr'a bakıp bir kaşını kaldırırken meydan okur gibi bir hali vardı. "Bu yaptığınız hastane de duyulursa hiç hoş olmaz."

"Ne duyulursa hoş olmaz Koray?" dedim sinirli bir şekilde.

"İkinizin aynı yatakta yattığı," derken gözlerini kapatıp başını iki yana salladı. "Düşüncesi bile korkunç."

"Sana ne be!" diyerek Rüzgâr'ın bedeninde sarılı olan kollarımı çekip Koray'a döndüm. "O benim sevgilim ve istediğimi yaparım."

Koray'ın yüzündeki ifade saniyeler içinde birden fazla şekle büründü. "Senin o dilini koparırım," diyerek üzerime yürüyordu ki Rüzgâr araya girdi.

"Yavaş Koray." Önüme geçip Koray'ın göğsünden hafifçe iterek benden uzaklaştırdıktan sonra bana döndü.

"Bunu daha sonra konuşuruz," dedi sakin bir şekilde. "Şimdi hazırlan, bugün kahvaltımızı dışarıda yapalım. Seni çok güzel bir yere götüreceğim."

"Nereye gidiyoruz kardeşim?" Benden önce ilk tepki Koray'dan gelmişti. "Nereye götüreceksin bizi?" derken kolumdan tutup beni kendine doğru çevirdi ve hırkamın açılan ön kısmını kapattı. Ağzının içinden bir şeyler homurdanırken bacaklarıma baktı sinirle. Koray'ın bu halleri hiç normal değildi. Bana karşı her zaman korumacı bir tutumu vardı ama bugün çok tuhaf davranıyordu. Elimi uzatıp Koray'ın alnına koydum. Rüzgâr'ın söylediğine göre üşütmüştü ama ateşi yoktu, ne biçim üşütmeydi bu?

FÜGTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang