21.BÖLÜM

38.2K 3.6K 1.2K
                                    

Sular vücudumdan akarken, bir elimin parmaklarını saçlarımın arasında gezdirdim. Diğer elim yaralıydı bu yüzden dikkatli davranıyordum. Duş alırken garip bir rahatlama oluyordu içimde. Bedenim gevşerken, sanki ruhum da arınıyordu. Kaç dakikadır duştaydım bilmiyorum. Sabah saat altı da Rüzgâr'ın telefonuyla yataktan kalkmıştım. İki saat sonra beni almaya geleceğini ve hastaneye gideceğimizi söylemişti.

Bugün Güneş'in dersi vardı ve o da erken kalkmıştı. O, kahvaltıyı hazırlarken bende duşa girdim. İki kere banyonun kapısına gelip kahvaltının hazır olduğunu söylemişti ama benim banyodan hiç çıkasım yoktu. Kâbuslarla dolu bir gecenin sabahındaydım ve bu saatte bile yorgun hissediyordum. Dün gece hiç uyuyamadım.

Gece saat iki de korkunç bir kâbustan irkilerek uyandım. Uyandım ama, yine aklım başımda değildi. Yatağımdan kalkıp direkt banyoya gitmiş, Güneş'in bütün makyaj malzemelerini yerle bir etmiştim. Gördüğüm kâbusun etkisiyle, hırsımı Güneş'in makyaj malzemelerinden çıkarmıştım. Aslında amacım kendime makyaj yapmaktı ama yapamayınca hepsini yere fırlatıp parçalamıştım.

Rüyamda Rüzgâr'ın sevgilisi İlay'ı görmüştüm. Özgüven patlaması yaşıyor, bana hakaretler yağdırıyordu. Aşağılayıcı sözleri, tiksinircesine olan bakışları... Ettiği hakaretler mi yoksa bakışları mı daha yaralayıcıydı kestiremedim. Ama rüyamı kâbusa çeviren şey bunlar değil, İlay'ın arkasında duran ve bana hakaretler yağdırırken sırtına yaslandığı adamdı. Beyaz önlüklü iri yarı bir adam vardı ve arkası dönüktü. Yüzünü göremiyordum. İlay sanki ondan cesaret alıyor, hissettiği güvenle bana saldırıyordu. Bu sırada bir ses yankılandı ortamda.

Silindire benzeyen koyu gri renkteki vücudunun iki yanında, açık kahve, beyaz ve gri renkte kanatları yere paralel bir şekilde kırılarak sağa ve sola doğru açılmıştı. Kısa beyaz tüylerle kaplı, elmaya benzeyen yüzünde boncuk gibi siyah gözleri olan baykuş, uzun kanatlarını çırparak, İlay'ın yaslandığı adamın başına kondu. Baykuşun başına konmasıyla adam, ani bir hamle yaptı ve baykuşu kanatlarından tutup benim üzerime doğru fırlattı. Baykuş bana doğru geliyordu. Bu korkutucu hayvanın gazabından korkarak geriye doğru sıçramamla, içinde boğulmak üzere olduğum kâbustan uyandım. Terler içinde yataktan kalkıp banyoya giderken aklım başımda değildi.

Güneş'in makyaj malzemelerini gözüme kestirip suratıma sürerken, neyi düşündüm, neden bunu yaptım bilmiyorum. Kendimi bir palyaçoya çevirdiğimi görüp elimdeki malzemeleri hırsla yere fırlatmıştım ve bu, bir kaç dakikalık bir zaman içerisinde gerçekleşmişti. Daha sonra kendime geldim ve banyonun son haline bakıp ağlamaya başladım. Ayna bile paramparça olmuştu.

Yerlere saçılan cam kırıklarına basmamaya dikkat ederek yere eğildim. Güneş'in bir kaç ay önce, döryüz doksan dokuz lira doksan beş kuruşa aldığı fondötene baktım. Güneş onu kullanmaya bile kıyamıyordu ama Allah'ın cezası ben, onu da kırmıştım.

Dizlerimin üzerine çökerek kırılmış fondöten şişesine uzandım. Amacım kalan fondötenleri bir kabın içine koyup kurtarmaktı. Panik olmuştum, ellerim titriyordu ve hızlı hareket ediyordum. Güneş bana çok kızacaktı. Tam fondöteni kavramıştım ki, şişenin yanındaki ayna kırıkları elimin içini kesti.

Canımın acısı fondöteni unutturmuştu bana. Acıyla hızlı bir şekilde ayağa kalktım. Elim çok derin kesilmişti. Başımı eğdim ve yere damlayan kanlara baktım. Çok fazla kan vardı. Usulca tekrar yere diz çöktüm ve damlayan kana dokundum. Rengi çok güzel görünüyordu. Parlak, koyu kırmızı ve ılık. Acaba kokusu nasıldı?

Elimden kanlar damlamaya devam ediyordu. Diğer elimi kanayan elimin altına tuttum. Çok güzeldi, yere damlamamalıydı. Avucumun içinde minik bir kan gölü oluşunca tebessüm ettim. Tadını merak ediyordum, acaba tadı nasıldı? Kanın tadına bakmak için elimi yaklaştırarak biraz eğilmiştim ki, Güneş'in "Şeker!"diyen sesi beni kendime getirdi. Uyanmış mıydı?

FÜGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin