Fakat işte imtihan dünyası... Her mutlu günde muhakkak bir çıtırım iş çıkar, burnunun dibinde biter durur.

Memed, misafirleri ortasında toplanmış hep birlikte laflarken, karşıdan kendisine esmer tenine rağmen bembeyaz olmuş bir yüzle kaş göz eden Aldemir’i görür görmez, aha dedi. Geldi yine başıma çıtırım iş. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.

  Bir şekilde, adabıyla etrafındaki misafirleri atlatıp eniştesinin yanına adımlayana kadar akla karayı seçmişti. Kafasında bin tane felaket senaryosu dönüp duruyordu. Aldemir’in yanına varıp ne var manasında başını salladığı vakit, adam onu koluna yapışarak tenha bir yere sürükledi ve Memed'in paniği daha da büyüdü. Arka taraftaki duvar dibinde hep biriktiler. Fırat çökmüş sıkıntıyla ensesini sıvazlıyor, Deli Halil bile muzipliği bir kenara bırakmış, duvara yaslanmış ciddi ciddi düşünüyordu.

Vay geldi bana diye düşündü Memed. Aldemir onu çekti tam karşısına ve:

"Çok acil bi' durum var."  dedi tek solukta. "Çok acil."

Memed zaten çoktan dizgini boşlamıştı.
"Ne? Ney?"  dedi artıp duran panikle. "Ney ney? Noldu?"  Fırat da, Aldemir de bir şey demiyordu. Halil’e döndü bu kez. "Halil ney diyom n'oldu!!"

Doğru kişiye sormuştu. Konuşamayan diğer ikisinin görevini de Halil üstlendi ve, ne edelim der gibi omuzlarını kaldırarak, kısık bir sesle, hızlıca söyledi:
"Koç kaçtı."

Kara Memed bir an durakladı. Şükür ki beklediği kadar ağır bir şey duymamıştı. Fakat duyduğunu da tam olarak idrak edememişti.
"Hangi koç?"  diye soruşu karşısında, Halil ve Fırat birbirlerine bakarak eyvahlar olsun gibisinden yüzlerini buruşturdular.

Aldemir, arkadan söylendi:
"Kına koçu."

Memed biraz daha durdu aynı şekilde. Kına koçu. Hani buralarda adet gereği olarak kız evine kına alayıyla götürülen koç. Hani olmazsa kız evinin erkek tarafını içeri almadığı, gerisin geri yolladığı...

Memed,
"Kına koçu?"  dedi sakince. "Benim kınamın koçu? Karımın kınasının koçu?" Haaaahh. Kazasız belasız olup bitmesi için her türlü tanıdığı tanımadığı seferber ettiği düğünün başı belaya girmişti işte. Sabır... Sabır, ALLAH için sabır!

"Kına koçu."  dedi Aldemir tekrar.

Memed o sıra ceketini sıyırmış, bir elini belindeki kemere koymuş, diğer elini de alnında, tam burnunun bittiği yerde yumruk yapmış durmaktaydı. Aldemir’in tekrarıyla elinden bir kazadır koptu çıktı; iki kolunu kenara açarak arkadaşlarının hepsini güzelce bir payladı:
"Lan on beş tane adam bi koça sahip çıkarmadınız mı?! Bi koça?! Koça!! Benim koçuma, kına koçuma!" Duvara doğru yumruk atmak için bir hamle yaptı, son anda kendini tutup dişleri arasından bir, "Aağğrrr..."  sesi çıkararak zapteyledi.

Halil, Fırat ve Aldemir birbirlerine baktılar. Aldemir bile sakin ve ciddiydi. Yoksa başka zaman olsa, 'ses etme la bi denecik eniştene' diyip üstüne atılırdı Memed'in ya; şimdi gerçekten başında dert vardı. Canım anam, görenin maaşAllah demeden geçemediği koçu taaa Taşlıkaya dağlarının ardındaki köye gidip almıştı Memed. Methini duyup da almıştı. Sağlam para verip de almıştı. Üstelik bu koç şimdi ona lazımdı. Gelenek göreneklerine bağlı Karaköy; eğer bir damat gelin evine koçsuz kına alayı gönderirse, bu damat Kara Memed olsa bile seksen sene konuşur, dırdır eder dururdu... Sonra seyreyle Memed'in torba niyetine ağız büzmesini.

Halil, ortamı yumuşatmak için araya girecek oldu.. Sakince koluna dokundu arkadaşının.
"Sakin ol Karam yav... Telaşa mahal yok. Ben şimdi gidip birinden bi koç bulup gelirim. Ne tasa ediyon ha böyle..."

KanıkaraWhere stories live. Discover now