Bölüm 14, Cesurların Dansıdır Aşk

Start from the beginning
                                    

  Kadınların baş kaldırmasına izin vermedikleri dönemde, Helene evlenecek yaşa geldiğinde Ion Devletleri'nin tamamından gelen damat adaylarından biri babası tarafından ona uygun görüldü. Mykene Kralı Agamemnon'un erkek kardeşi, Menelaus. Çirkin bir adamdı fakat mirası çirkinliğini gizleyecek kadar çoktu. Zenginliği hem içinin hem de dışının çirkinliğini geri plana itse de Helene onu görür görmez adamın onun için bir koca değil, bir kabus olduğunu anlamış. Adamın bakışlarındaki delilik Hades'in azgın nehirlerininki gibiymiş. Helene bildiği tüm tanrılara dua etmiş. Babası onu o adamla evlendirmesin diye içinden adaklar adamış, sözler vermiş fakat anlaşılan tanrılar onu dinlemeyecek kadar meşgullermiş.

  Anlatılanlara göre Helene'ye bir söz hakkı dahi tanınmamış. Güzel bir biblo, altından bir lir gibi yemek salonunda otururken erkeklerin kendisiyle evlenmek için kavgaya tutuşmalarını izlemiş. Zavallı Atlas'ın sırtında taşıdığı bu dünyanın gördüğü en güzel kadın Helene, sahipsiz bir kadın olduğundan onun için en uygun adayla evlendirilmiş. Çünkü bir kadının yapabileceği en iyi şey birine eş, zamanı geldiğinde de onun en az üç çocuğunun annesi olmakmış.

   Bir kralın kardeşiyle evlendirildiğinde onun gibi susmak zorunda bırakılan tüm kadınlar gibi kanlı göz yaşlarını içine akıtmış, evlilik yatağını kendi mezarı ilan etmiş. Erkekler onun kaderine karar verirken tırnaklarını o lanet kaderin düğümlerine geçirmiş.

  O da her insan gibi sevilmek istiyormuş oysaki. Evet, her kadın gibi değil, her insan gibi istediği buymuş. Sevmenin sadece kadınların acizliği olarak düşünüldüğü bir dünyada, etrafı savaşçı erkeklerle kuşatılmışken Helene içindeki savaşçıyı susturmak zorunda kalmış. Belki tek eliyle kılıç kuşanamazmış fakat yüreğindeki güç ona bir kılıçtan daha fazlasını taşıtabilirmiş. Bunun farkındaymış, sadece ona izin verilmesine ihtiyacı varmış ve tam da bu yüzden ona hiçbir zaman izin verilmemiş. Kadınların savaşmak için kılıca ihtiyacı olmadığını bilenler, onun kalbindeki cesareti söküp almış, yerine kabullenmeyi ve mağlubiyeti bırakmış.

  Yıllar aynı acımasız günlerin pençesinde geçerken umudu kalmamış. Tanrılara her gece bir kurtuluş için yalvarırken aldığı tek cevap Menelaus'un sevgiden uzak dokunuşları olmuş. Ama sonra bir şeyler değişmiş. Ufukta bir gemi belirmiş ve Helene o gemiyi gördüğü anda onda bir şeyler olduğunu anlamış. Bir umut. Bir kurtuluş ihtimali. Helene o geminin onu ve dünyayı tamamen değiştireceğini daha limana yanaşmadan önce anlasa da kimseye hiçbir şey söylememiş. Hizmetlileri ona en kaliteli tuniklerini giydirip saçlarını sakince örerken yüreği Helios'un atları gibi koşsa da sakinliğini korumuş. Bunu da elinden alırlar diye korkuyla beklemiş.

  Paris'i ilk önce artık kocasıyla paylaşmadığı odasının terasından görmüş. Gemi limana yanaştığında çoktan konukları için hazırlanmış, kusursuz ev sahibine dönüşmüş. Adamın onu göremediği bilse de o, onu görebiliyormuş. Hemen arkasından limana ayak basan diğer adamın aksine o daha heyecanlı ve merakla etrafa bakmakla meşgulmüş. Helene o mesafeden adamın gözlerinin rengini seçemiyormuş ya da suratını tam olarak göremiyormuş. Fakat yeşil tuniğinin içinde saraylarına yürürken, adamın aslında kaderlerine yürüdüğünü biliyormuş.

  Paris'le tanıştığında kocasının yanındaki yerinde, kusursuzluğun bir örneği olarak oturuyormuş. Ondan beklenildiği gibi bir adamın yanındaki sessiz kadın gibi görünse de içten içe prangalarından kurtulmayı arzulayan bir asiymiş. Önlerindeki sofrada çevrilen koyunun yağları masaya damlarken Helene adamdan başka birine odaklanamıyormuş. Adamın kahverengi gözleri odadaki mumların ışığında onunkilerle kesişirken Helene o gözlere bakmaktan başka bir şey yapamıyormuş.

  Helene o akşam onunla sevişmiş. Aradığının, beklediğinin o olduğuna eminmiş. Onunla tüllerin gizlediği koridorla, küçük sundurmada seviştiğinde bir an olsun pişman olmayacağına eminmiş. On yılını nefret ettiği bir adamla paylamışken hayatında kısacık bir anı kaplayacak bu mutluluğu kendisine çok görmemiş. Bu mutluluğun çoğunun felaketi olacağının farkında olmadan ertesi gece Paris'i artık kocasıyla paylaşmadığı odasına davet etmiş. Ve Paris'in orada kaldığı bir ay boyunca yatağını her gece onunla paylaşmış.

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now