Chan'in kahkası odaya dolduğunda ikili ağzını kapatan Chan'a döndü. İkisinin de ağzından bir "Hah?" çıkarken Chan yeniden gülmeye başladı.

"Oğlum, sevdiğinizi çok belli etmeyin. Hepimiz oturmuşuz sizi bekliyoruz, acaba bu sefer açıldılar mı diye."

"Chan... Üzgünüm."

Minho, Jeongin'den geri çekildiğinde Jeongin gülüşü solan abisine dönmüştü. Abisi üzülmüş gibi değilde, daha çok sorgular gibi bakıyordu.

"Ne için üzgünsün Lino? Kavuştunuz işte!"

"Şey... Sen beni seviyordun falan..."

"ne"

Chan tekrar gülmeye başladığında Minho sinirlendiğini hissediyordu. Onunla dalga mı geçmişti?

"Mesaj attın ya seni seviyorum, aşığım falan diye... Yüzüne söyleyemem gibisinden şeyler yazmıştın."

"Geri zekalı, seviyorum, aşığım falan yazmıyordu. Chan sana aşık ve yüzüne söylemeye utanıyor, gibisinden bir şey yazmıştım."

Minho derin bir iç çekti ve Jeongin'in elini tuttu. İkisinin de kalbi hızla atıyordu.

"İşte Chan sen değil misin?"

"Hayır, sana niye aşık olayım amına koyayım? Chan şu sınıftaki Chan..."

"Orospu olan mı? Hani şu biriyle yatmak istediğini ona aşık olduğunu söyleyerek kandıran."

"Evet, o."

"Ben de sen üzüleceksin diye kendimi sorguluyorum! Piç ya, o üzülse ne olur koduğumun çocuğu!"

Minho sinirle sitem ettiğinde Chan gülerek kapıyı kapattığı gibi Minho, Jeongin'in elini kendi yanağına götürerek okşamaya başlamıştı.

"İlk aşkım ve son aşkım olur musun?"

Jeongin nefesini düzenlemeye çalıştı, başarısızdı. Elini Minho'dan bağımsız bir şekilde diğer yanağına atıp dudaklarına yöneldi. Hızla bir öpücük kondurup utançla geri çekildi, şok üstüne şok yaşayan Minho güldü.

"Bu evet demekti sanırım."

All right *JeongHoWhere stories live. Discover now