8.Bölüm

2 0 0
                                    

Sabah uyandığımda banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra aşağı mutfağa indim. Emine Hanım ortalıkta yoktu. Sanırım erken kalkmıştım saat daha 8'di. Kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Buzdolabından kahvaltılık malzemeleri çıkardım. Patatesleri soyup onları da kızarttım. Son olarak omlette yaptım ve onları masaya koydum. Kafamı kaldırdığımda kapıya yaslanmış ve beni izleyen Ayaz'ı görmeyi beklemiyordum.

Günaydın

Günaydın, erkencisin.

Biraz öyle oldu. Şey kahvaltı hazırlamıştım, otur istersen. Yani oturmak istiyorsan zorlamıyorum.

Tebessüm etti ve oturdu. Kahvaltı ediyorduk ama çatal bıçak seslerinden başka bir ses yoktu. Sessizliği bölerek Neden dedim.

Bana anlamaz gözlerle baktı.

Neden bana iyi davranıyorsun, sonuç olarak bana ölümden beter bir yola girdin demiştin yani anlayamıyorum.. o gün ki kişi ile şuan ki kişi arasında çok fark var beni yanlış anlama sadece anlamaya çalışıyorum.

Sustu. Beni yanıtsız bıraktı ve yemeğine devam etti. Bende üstelemedim.

Yemeğini yedikten sonra ciddi bir ifadeye bürünmüştü. Sanki az önceki konuşmam onun canını sıkmıştı.

Ben sofrayı toplamayı Emine Hanıma bırakıp içeri geçtim. Telefonumu elime aldığımda ULUSOY holdingden bir e mail olduğunu gördüm. E maile girdiğimde iş başvurum kabul edildiğini gördüm. Sevinçle çığlık attım. Ayaz yanıma geldiğinde ne oldu bir yerini mi yaraladın yine dedi.

Hı?

Çığlık attın ya kızım.

He ben onu iş başvurum kabul edilmiş diye attım.

İş? İşte falan çalışmayacaksın. Sanırım bir anlaşmanın içinde olduğunu unutuyorsun. Benim emirlerim, benim kararlarım. Ve sen ben ne dersem onu yapacaksın.

Ama ama bu ULUSOY holdingdendi.

Bana öyle bir baktı ki. Gözlerindeki nefretin sahibi ben miydim bilemiyorum.

Bana doğru yavaş adımlar atmaya başladı. O adım attıkça ben geri gidiyordum. Sırtım duvara çarptığında kaçacak yerim olmadığını anladım. İyice dibime sokulduktan sonra gözlerimi kapattım ve olacakları beklemeye başladım ama o onun yerine telefonu elimden alarak e maile bakıyordu. Alaycı bir gülüşle e maili sildi.

Ve bana son kez baktıktan sonra geri çekildi.

Ben çalışmak istiyorum dedim.

Çalışmak? Sana az önce dediklerimi ne çabukta unuttun. Sana benim emirlerimi yerine getireceksin dedim. Ben ne dersem o yoksa çok sevdiğin babanın mezarını bu sefer ziyarete gidersin.

Bana anlaşmayı hatırlatıyordu. Ne sandın Gece sana yakın davranıyor diye sana aşık olacağını falan mı? Aşkta nerden çıkmıştı şimdi.

Bir şey demeden odama çıktım. Aklıma dün ki fikrim geldi ve tekrar aşağı indim. Ayazla şuan konuşmak istemiyordum. Sonuç olarak bunun bir anlaşma olduğunu bana tekrar hatırlatmıştı. Bu anlaşma boyunca onunla ne kadar az konuşursam o kadar iyiydi.

Bahçeye çıkıp Yusuf diye seslendim.

Buyur yenge bir şey mi oldu.

Yenge? Doğru sen evlisin Gece Yusuf ta ayazın adamı.

Yusuf bana boya lazım. Bir siyah bir de beyaz boya bir de fırça.

Tamam yenge söylerim çocuklara alırlar hemen.

Buraya bıraksınlar ben alırım.

Tamam yenge.

5 dakika sonra iki adam boya ve fırçaları getirmişti.

Boya ve fırçaları alarak odaya girdim. Duvarın bir tarafı beyaz bir tarafı siyahtı. Tıpkı gece gibiydi. Bana babamı hatırlatsın istiyordum. Pencereyi açtım oda boya koksun istemiyordum. Ormanın kokusunu içime çektim. Doğayı her zaman çok sevmişimdir. İnsanlardan uzak ve bir o kadar da huzurlu. Derin bir nefes aldıktan sonra boyaların kapaklarını açtım. Beyaz olan duvara siyah bir çift göz çizdim. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Ama çizdiğim bir çift göz bana Ayazı hatırlatmıştı. Nasıl insanı bir bakışıyla etkisi altına alıyordu bilmiyorum. Siyah olan duvara ise bir ay ve yıldız çizmiştim. Bir an aklıma annem geldi. Arkasından yas tutamadan kendimi bir oyunun içinde bulmuştum. Aklıma annemin gelmesiyle beraber kendimi yere bırakıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Kendimi susturmaya çalışmıyordum. Ruhum artık özgür olmak istiyordu ama özgürlüğü için çırpındıkça kendini daha da dipte buluyordu. Orada ne kadar ağladım bilmiyorum. Ayağa kalkıp eserime baktığımda duvara şöyle bir söz yazdım.

Ruhumun özgürlüğü bir çift siyah göze mi bağlı yoksa gerçekten de bir ruhum var mı?

Kendimi çıkmaz sokağa bilerek girmiş ama oradan çıkmak için adeta savaş veriyormuş gibi hissediyordum. Ruhum çabaladıkça dibe batıyordu. Kendimi enkaz altında kalmış gibi hissediyordum. Hayata karşı verdiğim savaş son buluyor ve ben yavaşça sona yaklaşıyordum. Artık ruhumun özgürlüğü o siyah gözlere bağlıydı biliyordum.

Kendime gelmek için elimi yüzümü yıkadım. Boyaları aşağı indirirken Ayaz eve gelmişti. Ona bakmadan Yusuf'a seslendim. Yusuf yanıma geldiğinde başıyla Ayaz'a selam verdi ve elimdeki boyaları aldı. Tekrar Ayaza bakmamaya çalışarak  yukarı odama çıktım ama o benim kızarık gözlerimi görmüş olmalı ki peşimden geldi ya da benim gözlerimi umursadığı yoktu boyaları merak etmişti. Umrumda değildi sadece gelip ne diyecekse desin ve gitsin istiyordum. Odaya girdiğinde duvara baktı. Yazıya bir süre baktı  daha sonrasında gözlerimin içine baktı.  Bir şey görmeye çalışıyordu sanki ya da ben öyle sanmıştım.  Duygularını o kadar iyi saklıyordu ki onun gibi olmak istedim bir anlığına keşke ben de bu kadar güçlü olabilseydim dedim.

Ne yazıyla ilgili konuştu ne de çizimle ilgili.
Bir süre sonra konuştu.

Yarın bir davet var ve sende benimle o davete geleceksin.  Gelmeme gibi bir lüksun yok.
Bir şey demedim.
O da odadan çıkmıştı zaten. Bir de davet işi çıkmıştı şimdi. Zaten ruhsal olarak çöküşe girmiştim çıkmak bir kaç günümü alacaktı ama bu davet depresyona girmemi bozmuştu. Ama yine de o davete gidecek ve anlaşmayı yerine getirecektim  madem onun emirleri onun kararlarıydı ben de bu oyunu oynamaya devam edecektim. Babam için bunu yapacaktım.

Bir bölüm sonu daha evet Gece belki de şuan ilk kez duygusal olarak kendini açtı. O kadar çok şey üst üste geldi ki bunu normal bir seymiş gibi algıladı  fakat Ayazın tavırları onu gerçekliğe geri getirdi ve her şeyi daha iyi anladı.  Celladına aşık olmayacaktı bunun bir oyun olduğunu sürekli kendine hatırlatacaktı.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🌙

GECE VE SİYAHOù les histoires vivent. Découvrez maintenant