30. Bölüm Bazı Acı Sonlar

22.2K 1.6K 1.1K
                                    

Boran, elinden tuttuğu Can ile birlikte anahtarla kapıyı açarak eve girdi. Hala kendini sinirli hissetse de biraz durulmaya başlamıştı. Eğer engellemeselerdi Demir Alaca'ya zarar verebilirdi. O an gerçek anlamda gözünün döndüğünü hissetmişti. Yaşlı adamın onun hayatına karışmaya hakkı yoktu. Kiminle olacağına karar verecek olan kendisiydi, burnu havada olan o adam değildi.

Hilal, kapı sesini duyunca Boran'ın geldiğini düşünerek kapıya doğru ilerledi. Tam tahmin ettiği gibi Boran gelmişti ama yalnız gelmemişti, Can ile birlikte gelmişti. Kalbi çocuğu görür görmez özlemle atmaya başladı. Gözleri anında dolarlarken koşarak ona doğru gelen çocuğa yürüdü. Can gelmişti, doğru görüyordu.

"Hilal!" 

Can, babasının elini bırakıp Hilal'e doğru koştu. Sesindeki özlemi hissetmemek mümkün değildi. Kollarını açan kadının göğsüne sindi ve onu kucaklamasına izin verdi. Hilal, şaşkınlık ve sevinç hissini aynı anda yaşıyordu. Bir daha Can'ı göremeyeceğini bile düşünmüştü zavallı yüreği. Özlediği kokuyu sine sine içine çekti. Onu o kadar çok özlemişti ki özlemi abartarak sıkı sarılıp da canını yakmaktan korktu bir an. Gözleri dolu dolu oldu ve yüzüne buruk bir o kadar da içli bir gülümseme yerleşti.

Can'ın da ondan bir farkı yoktu. O da en az Hilal kadar özlemle dolmuştu. Babası eve gideceklerini söylediği an içi kıpır kıpır olmuştu. Şimdi onu sıkıca sarmalayan kadının kucağında olmaktan büyük bir huzur duyuyordu. 

Hilal, uzun uzun sarıldı çocuğa. Bir yandan öpücükler konduruyor bir yandan da kokusunu derin derin içine çekiyordu. Boran ise bu tabloyu buruk bir hüzünle izliyordu. Can'ın Hilal'i bu denli benimsemesi yüreğini ateşe atıp kavurmuştu adeta. Hilal, oğlunun ve kendisinin yüreğine fark ettirmeden sızmış adeta oraya imzasını atmıştı. Şimdi ne oğlu ne kendisi kadından vazgeçmiyordu.

Hiç ummadıkları anda kadını benimsemişler, onun varlığıyla ısınmışlardı. İkisi de soluğu burada almışlar, tekrar kadına sığınmışlardı. Hilal, onlardan gitse bile onlar Hilal'den gidebilecekler miydi? Mümkün müydü artık bu?

Hilal ve Can, uzun uzun özlem giderdiler. Dakikalarca kapının önünde öpüp koklaşmışlar, ağlaşmışlardı. Kısacık ayrılık ikisine de ağır gelmişti. Can, Hilal'i bir anne edasıyla benimsemişti. Evet, ona anne demiyordu. Sözel olarak bu kelimeyi kullanmıyordu ama yüreği bu kelimeyi hissetmeye çok uzun zaman önce başlamıştı. Hilal onun annesi olmuştu, Can onu annesi olarak görmüştü. Öğretmeni anneler günü için resim yapmalarını istediğinde Hilal'i çizmişti mesela. Veli toplantılarına annesi olarak Hilal gitmişti. Can, Hilal'i annesi olarak görmemiş miydi yani tüm bunlara rağmen?

Can, annesi olarak Hilal'i bilmişti. Bu kısa ayrılıkta çok iyi anlamıştı küçük çocuk bunu. Hilal ondan uzakta oldukça kalbi özlemle dolmuş, onu yanında istemişti sürekli. Onun yanında ağlamak istemiş, ona sarılmak istemişti. Bu yüzden gizli gizli çok ağlamıştı. Selin'e haksızlık yaptığını düşüşe de Hilal'i annesi olarak benimsemekten alıkoyamamıştı kendisini. Onlar artık anne-oğul olmuştu, bunu değiştiremezlerdi, mümkün değildi.

Tüm gece Hilal ve Can özlem giderdi. Bu süreçte ikisinin de gözü Boran'ı görmedi. Boran, onları uzaktan izlemekle yetinmiş, arada fazlalık olmamak adına sohbetlerine dahil olmamıştı. Günlerdir suskunluğa yemin etmiş gibi davranan oğlu, Hilal ile cıvıl cıvıl konuşmuş hatta deyim yerindeyse bir an bile susmamıştı. Hilal'e defalarca onu çok özlediğinden bahsetmiş, neden hiç yanına gelmediğini ve onu yalnız bıraktığının hesabını sormuştu. 

Hilal ise bu sorulara yanıtsız kalmıştı. Ne diyeceğini bilememişti çünkü. Çok istemişti onu görmek ama bunu yapmaya cesareti olmamıştı. Onu telefonda acımadan tehdit edenler, çocuğun yanına gittiği taktirde ne yaparlardı kim bilir? Hilal, bunun düşüncesinden dahi ürpermişti adeta. Demir Bey'in sözleri hala kulağında yankı yapıyordu.

Sevmiyorum Seni (Tamamlandı)Where stories live. Discover now