one day i'll be over all them wicked games

188 9 2
                                    

"çık evimden." söylediği şeye dayanamayıp sinirle bağırmıştım. "yarın önüme çıkıp o kızı öpecek kadar adisin sen, inanmıyorum. sana inanmıyorum." uzun bir soluk aldığımda bu oldukça sesli olmuştu çünkü ağlıyordum. hem korkudan hem sinirden. gözümdeki kararlılık iyice onun üzerinde bir etki bıraktığında ilk bana sonra fırlattığı cam şişeye baktı. etrafı boka çevirmişti.

"zorlaştırıyorsun." dediğinde gülmemek için kendimi tutmuştum. önünde gözlerim dolu bir şekilde gülsem kaçık olduğumu düşünecekti ama en kaçık oydu. gerizekalı.

"tamam." dedim kapıya onun arasından çekilip. "beni mağlup ettin, gidebilirsin." istemiyordum suratını görmek, kalbim mahvolmuştu.

"ne değişti?" kaşlarını çatmış hızlı bakışlarla evimi süzüyordu. bakışlarım onun üzerinden başka bir yere düşmezken bana doğru geldi. gömleğinin ardında kalmış teni oldukça gergin duruyordu. "aramızda duygusal hiçbir sik yoktu zaten, değil mi?" kaşlarını bu sefer sorduğu sorunun gerçekten cevabını almak istermiş gibi merakla kaldırmıştı. "belki o zaman da birisi vardı hayatımda. o yüzden hala bilmiyormuş gibi devam et." saçmalamaya başladığını anlayıp sustu ve sinirle gözlerini kapatıp bir süre öyle durdu. batırmıştı.

"bak." gözleri hala açık değildi ve ben salak gibi hala hazırda durmuş onu izliyordum. "sana ihtiyacım var. nefesine ihtiyacım var." omuzlarım düştüğünde gözleri kapalı bunları önümde tane tane fısıldaması, bana aşıkmış gibi bu lafları etmesi resmen etimi delik deşik ediyordu.

"beni manipüle ediyorsun." bir adım daha geriledim. "ne bok yediğinin farkında mısın tanrı aşkına? sevgilin olmasına rağmen karşıma geçmiş aptal aptal şeyler söylüyorsun." elimi kaldırıp göğsüne vuracakken kendimi son anda tutmuştum. gözlerim soğuk yaşlarla doluyken asla bir yaş gözümden düşmemişti.

hala doğru olan oymuş gibi davranıp, dediklerime katlanamıyor deli gibi gözlerini kapatıp duruyordu.

aramıza uzun bir sessizlik girdiğinde burnumu çekip devam ettim. "çık evimden."

hafif arkasına döndüğünde siyah gömleğinin sırtına yapışmış halde olduğunu gördüm. şu an hangi hisleri beraberinde yaşıyordu bilmiyordum ama iyi değildi. ama umrumda değildi.

birkaç metre sağında kalan pencereme doğru yürüyüp camı açtığında sabırla nefes aldım. artık kendi etik değerlerimi çiğnememek adına ona durmadan evden çıkıp gitmesini sayıklamaktan vazgeçtim. hafif yana kayınca bakışlarım, huzursuzlukla ağlamaya başladım işte. koca bir içki şişesini evimin kapısında kırmıştı. böyle şeylerin başıma gelmesinden nefret ederdim.

elimdeki tokayla saçlarımı tekrar sıkıca topladıktan sonra ağlamamı durdurmak için uğraşmayıp o tiple gidip yerdeki camlara daha yakından baktım. alkol kokusu kapım ahşap olduğu için sinmesin diye acele etmem lazımdı. hemen lavaboya gidip birkaç peçete yuvarladım ve yerdeki küçük alkol gölcüğünün üzerine serdim. peçete alkolü içine çekerken üstüne benim gözyaşlarım damlıyordu.

robert evimdeyken böyle ağlamak ne kadar matlıklıydı bilmiyorum ama iyi hissetmiyordum ve kendimi durduramıyordum da. peçeteyi sinirle kaldırıp çöpe fırlattığımda daha çok peçete koymam gerektiği için geri lavaboya gitmiştim.

elime doladığım son peçete sarmalı da bittiğinde sinirle başka peçete aradım lavaboda ama bulamadım. sinirden çığlık atacak dereceye gelmiştim resmen. gerçekten mantıklı düşünemiyordum çünkü az önce ölümüne kavga ettiğim robert'in yanına düşünmeden gidip hızla bağırmıştım.

"mahvettiği şeyi topla ve defol." deli gibi burnum kızarmış ve dudaklarım şişmişti. "kokusu iğrenç." dedim biraz daha ses tonumu arttırıp. robert zaten ona bağırdığım gibi şaşkınlıkla bana dönmüştü.

Je hebt het einde van de gepubliceerde delen bereikt.

⏰ Laatst bijgewerkt: May 13, 2023 ⏰

Voeg dit verhaal toe aan je bibliotheek om op de hoogte gebracht te worden van nieuwe delen!

f'ckbuddy + robert pattinson Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu