21. FIRTINA ÖNCESİ SESSİZLİK

Začať od začiatku
                                    

Ne olursa olsun, o bir suçluydu, mahkumdu; o Tugay Demir Çeviker'di, kabullenilmesi en zor olan adamdı.

Yeniden mektuba döndüğünde sırtını duvara biraz daha yasladı, ilk başta o cümleleri okurken gülümsüyordu ama şimdi gülümsemeler, korkuya dönüşmüştü.

"Sevgili müvekkilim!" diye başlıyordu, mektup ve devam ediyordu.

"Sevgili Tugay Demir Çeviker,
Sevgili sen,
Sevgili imkanları imkan dahiline getiren o kişi,

Bu mektubu neden yazdığım hakkında hiçbir fikrim yok. Az önce izlediğim filmle, dışarıdaki lapa lapa yağan karla veya kendimi durduramam ile bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum fakat kendimi bu satırları yazarken buldum.

İçimde sana durmaksızın konuşma isteğim var, bunu bir günlük olarak düşünebiliriz, günlük ama sana yazılıyor. Biliyorum, yine saçmalıyorum ama sana anlatmam gerekenler var, kimseye anlatmadığım ya da anlatsam da dinlenmediğime emin olduğum anılar. Çünkü sen beni dinliyorsun, sıkıcıyım ama dinliyorsun veya mutlu etmek için bunu yapıyorsun, bilemiyorum... Öyle değildir değil mi? Yani nazik bir adam olduğunu biliyorum ama çok konuşsam... Çok konuşuyorum, evet.

Hayır, bu satırların senin bana günler önce hediye ettiğin şarap şişesini bitirmemle de ilgisi yok. Sarhoş değilim... Tamam, biraz olabilirim... Ben çok çabuk sarhoş olurum, bu çok önemli bir bilgi.

Kağıtta şarap lekesi vardı.

İçimde bir his var. Bu his, sana kendimle, hayatımla, senin hayatımda olmadığın zamanları anlatma isteğiyle dolu. Çok saçma ama sana çiçekleri neden sevdiğimi anlatmak istiyorum mesela. Rugan ayakkabılarımı, beyaz lekelerle olan anılarımı, ilkokulda bir çocuğun sırtına aşık olduğumu, saçlarımı ilk kısacık kestirdiğimde tam dört saat ağladığımı, kocaman pastayı tek başıma yediğimi... Önemsiz detaylar ama durmadan sana konuşup anlatmak istiyorum. Bilmen gerekiyormuş gibi geliyor.

Sen kısa ve öz konuşuyorsun, benim ise uzun cümlelerim var ama eminim ben anlattıkça sen de dökülürsün çünkü bu his, bir yandan da seni delicesine merak ediyor. Çocukluğunu, ilk çocukluk aşkını, en sevdiğin şarkıyı, hiç yemek yaparken evi yakıp yakmadığını... Çok saçma bir merak yine ama böyle bir anın var ise anlatırken nasıl bakacağını çok merak ediyorum. Bana her şeyi anlat, hakkında her şeyi. Bilmediğim hiçbir şey kalmasın, bilmediğin hiçbir şey bir yandan da.

Bu hissin adı nedir?

Günlerdir içim çok huzursuzdu ama şu an kendimi çok huzurlu hissediyorum ve mutlu. Hayaller kurmayı unutmuşum, sen öğretmişsin bana ve şu anda hayaller kuruyorum.

İçinde sen de varsın.
Aslında içinde çoğu zaman sen varsın.
Hayır, hayaller senden ibaret.

Özgürlüğünü hayal ediyorum, her şeyin bittiğini ya da bitmek üzere olduğu o zamanı. İşte o gün, zaman durmalı, diyorum kendi kendime. Sadece biz hareket edelim, geriye kalan herkes beklesin.

Harika bir film için sinemaya gideriz seninle. Ardından belki bir konsere. Konserden çıkıp sokakta bağıra çağıra şarkı söyleriz. Yetmez, bir kaldırıma oturup şarap şişesini kafama dikeriz. Bu kadarla da sınırlı değil, güneşin doğuşunu bir tepeden izleriz. Ben bütün bunları hiç yapamadım çünkü sınırları olan bir anne tarafından büyütüldüm. Öylesine bir genç kadın gibi yaşamak istiyorum. Bir sokak ortasına bile uzanıp yıldızları seyredebilirim çünkü seninle tanıştıktan sonra ben de fark ettim ki, özgür değilmişim. Özgürlük, gökyüzünü görmekten ibaret değilmiş.

BEYAZ LEKEWhere stories live. Discover now