"Canına susamış galiba. Seni tanımadığı o kadar belli ki... Düşünsene Ragıp, adam merdivenleri inmek istiyor ama Ahu kaydırak yapmış!" Canan Hanım, kendi yaptığı esprisiyle gülmekten kırılırken, kahkahası Ragıp Bey'e de bulaşmıştı. Yaklaşık bir dakika boyunca buna güldüler. Ahu onları boş bakışlarla izliyordu. "Tamam, tamam, şaka," derken, yaşlarla dolan gözlerini siliyordu kadın.

"Benden bahsetmiş, merak etme. Daha doğrusu bizden. Bu yüzden gözü kapalı güveniyor olmalı."

"Ohh hayır, neden söylemiş pis dolandırıcı emlakçı? Beğenmezse yandığımızın resmidir. Bana bak, kaydırak fikrini unutuyorsun hemen!"

"Ersin Bey tanıdığım en dürüst emlakçılardan biridir, anne."

"Hayatında kaç tane emlakçı tanımış olabilirsin ki?"

Ahu simidi ağzında tıktı ve ayaklandı. "Doydum ben," dedi. Canan Hanım, yüzüne susam geliyormuş gibi eliyle kendisini korurken, tekrar gülmeye başlamıştı. "Beni neden bu evde istiyorsunuz artık çok iyi anlıyorum ben! Stres topunuzum sizin, değil mi?"

"İbrahim seni bekliyor. Pelin ve Ömer çiçek göndermeyi unuttuğu için ufak bir jest yapmak istemişler. Bundan sonra sen nereye, o oraya." Ragıp Bey çayından bir yudum aldıktan sonra aklına bir şey gelmiş gibi işaret parmağını kaldırdı. "Ayrıca evet, iyi ki hayatımızdasın."

"Umarım bugün işten başınızı kaldıramazsınız!"

"Bana bak cadaloz, o sözünü geri al! Ahhhuuu, buraya geeel!"

Ahu gıcık bir gülümsemeyle, merdivenin topuzuna astığı çantasını aldı ve hızlı bir şekilde evden çıktı. Kapının önünde siyah BMW'nin önünde bekleyen İbrahim'i görünce gülümsedi. "Günaydın İbrahim."

"Günaydın Çeşmiahu Hanım, geçmiş olsun, nasılsınız?"

"Teşekkürler. Yollarda sürünmeyeceğim için çok iyiyim."

"Buyurun lütfen."

Çeşmiahu, İbrahim'den önce kapıya uzandı ve bir daha böyle bir şey yapmamasını istercesine gözlerini kısarak yüzüne baktı. Mesajı alan İbrahim küçük bir tebessümle şoför koltuğuna yöneldi. "Nereye gidiyoruz?"

"Arnavutköy'e. Konumu atıyorum hemen."

"Tamamdır."

Genç kız arkasına yaslanıp, arabayı sürmemenin verdiği rahatlık ile yolu izlemeye başladı. Bir süre sonra gözlerine boş bir ifade oturmuştu, bakışları hala dışarıda olsa da; hiçbir görüntü net değildi, dünyaya buzlu bir camın ardından bakıyordu sanki. Düşünceli, biraz da gergindi. Yeni başlangıçlar, onu her zaman huzursuz hissettirirdi. Tek temennisi, ona gelen bu ikinci şansı iyi değerlendirmek ve başarılı olmaktı. Aynı hayal kırıklığını bir daha yaşamak istemiyordu.

Ah, Arhan.

İtiraf etmesi gerekirse, eve gittiğini düşündüğü her an; bir yerde, bir şekilde önüne çıkıveriyordu hayali. O resmi duruşu, Mona Lisa ifadesi ve renk vermeyen bakışları, ilk günkü gibi gözünün önünde canlandı. İçinde onun olmadığı bir maceraya atılsa da, iz bırakmıştı aklında. Biliyordu Çeşmiahu, anılar peşinden gelecekti ve herhangi bir detay Arhan'ı çağrıştırmasa bile, bir şekilde onu hatırlayacaktı.

"-... Hanım?" dedi, İbrahim. Sesi uzaktan geliyor gibiydi. Ahu, düşüncelerinden sıyrılıp baktığında, dikiz aynasından göz göze gelmişti onunla. "Telefonunuz çalıyor."

"Aa, duymadım," derken, telaşla çantasından çıkardı ve ekrana baktı. Gördüğü yabancı numarayla kararsız bir şekilde yanağının içini dişledi. Merakına yenik düşerek, aramayı cevaplamıştı. "Alo?"

Dört DuvarWhere stories live. Discover now