|BÖLÜM 2|

227 94 470
                                    

Niye sürekli karşılaşıyorduk? Sürekli olarak onları görmek zorunda mıydık? Bu yeni taşınan kişiydi. Emir, Memo'nun yanına gidip "Gel Memocuk." diyerek Memo ile yanımıza geldiler. O ise derin nefesler alıyordu. Muhtemelen sinirlenmeye başlıyordu. Memo'ya bakarak "Çocuğum, onune baksana. Beni görmüyor musun?" dedi. Sesi normalden de yüksek çıkmıştı. Memo da onun bu sesinden korkmuş olacak ki arkama geçti.

Onunla göz göze geldik. Ben kardeşimi Cansu'ya vermeye çalışırken Memo'nun ağlamaklı sesini duydum. "Abla, lütfen gitme." Çöküp Memo'ya sarıldıktan sonra "Ablacım sakın korkma. Sen Cansu ablanın yanında dur. Ben hemen geleceğim." Başını onaylar gibi salladı. Cansu'ya baktığımda "Dikkat et." dedi. Basimla onayladıktan sonra arkamı döndüm.

Benim kardeşime ne hakla bağırıyordu? Ama ben ona soracaktım. Tam onun önünde durdum. "Çocuklarla nasıl konuşulacağını bilmiyor musun? Bir çocuğa böyle bağırılmaz." Gerçekten de nasıl konuşulacağını bilmiyordu. Biraz sessiz kaldıktan sonra "Ben bağırmadım bu bir. İkincisi sana ne, çocuklarla nasıl konuşacağım seni ilgilendirmez." Hem benim kardeşime bağırıyordu hem de beni ilgilendirmediğini söylüyordu.

Gerçekten beni sinirlendiriyordu. "Ya ne demek sana ne. Benim kardeşime bağırdın. Ayrıca bağırmamış olsan bile bir çocuğa bu kadar sesini yükseltemezsin. Sen kimsin ya?" Kendini bir şey sanıyordu. Mahalleye yeni taşınmasına rağmen bizle nasıl böyle konuşabiliyordu? Bana doğru bir adım atıp sırıtarak "Demir Taş." dedi. O an gözüm gamzesine takıldı. Çok güzel bir gamzesi vardı.

Ona anlamsız bir şekilde bakarken "Anlamadım." dedim. Aslında anlamıştım. Sadece algılayamamıştım. Sırıtması daha çok büyürken "Hani sen kimsin diye sordun ya. Ben Demir Taş. Sen kimsin?" Benimle dalga mı geçiyordu? İfadesi alay eder gibiydi.

Beni sinirlendirmek için mi uğraşıyordu. Sinirden gülmeye başladım. "Sen ruh hastası falan mısın?" Hala daha sırıtıyordu. Gerçekten de ruh hastası olmalıydı. Bana bir adım daha yaklaşıp "Ruh hastası değilim. Sadece sorunun cevabını verdim. Ama ben cevabımı alamadım." Hala cevap bekliyordu. Ben ona diyeceklerimi bilirdim. Ama susacağım.

Ne kadar da sinir bozucu biriymiş. "Adım Selin... Selin Güçlü. Oldu mu?" Bir an önce gitmek istiyordum. Mümkünse de bir daha karşılaşmak istemiyordum. Sırıtarak biraz geri çekildi. "Oldu. Sonra görüşürüz." Mümkünse bir daha görüşmeyelim. Hatta birbirimizi gördüğümüz yerde kaçalım. Kendi mahallemde bile artık rahat yoktu.

Arkamı dönerek bizimkilerin yanına gittim. "Siz Memo'yu parka götürün. Benim evde işlerim var." İtiraz edecekleri sırada "Hayır itiraz yok." Tam onlar giderken az ileride bize bakan Demir'i gördüm. Hala bakıyordu. Onu takmayarak arkamı dönüp eve dogru ilerledim. Anahtarı deliğe sokup eve girince kapıyı arkamdan kapattım.

Derin nefesler alıp mutfağa ilerledim. Bir bardak su alarak sandalyeye oturdum. Hala Demir'den dolayı sinirliydim. Benim kardeşime nasıl, hangi hakla bagırırdı? Kendini ne sanıyordu? Gerçekten şu iki dakikalık süreçte beni delirtmeyi başardı.

Kapının sesiyle kalktım. Bu saatte kim gelirdi ki? Bizimkiler parka gitmişlerdi. Eğer geri gelmedilerse. Kapıyı açınca bizimkileri gördüm. "Niye geri geldiniz?" Kesin Demir yüzünden geldiler. Hırkalarını çıkarırlarken "Memo dönmek istedi." Tabi dönmek isterdi. Yere eğilip Mehmet'in yanaklarını okşadım. "Abla ben o abiden çok korktum." Demir'i bir kaşık suda boğasım var. "Korkma canım." Korkmakta haklıydı.

Mehmet'e sarılıp sırtını sıvazladım. Emir konuyu değiştirmek istercesine "Selin, benim karnım acıktı. Makarna yapsana" dedi. Başımı sallayarak "Tamam yapayım. Siz salona geçin." dedim. Ayağa kalkarak mutfağa gittim.

TESADÜFWhere stories live. Discover now