Gözler Diyorum... Gözlerin...

342 9 0
                                    

Hala uykuluyken alnına aldığı sıcak bir dokunuş ile bilinci yavaşca açılmaya başlamıştı. Sol göz kapağına ikinci bir öpüş aldı, ardından yanağına, oradan da dudaklarına...
Yumuşak bir sesle,"Uyuyan güzelim benim."
Uykulu sesin geldiği yöne doğru gözlerini yavaşca açarak tatlı bir gülümseme bırakarak,
"Ancak gerçek aşkın öpücüğü beni uyandırabilirdi prens bey."

Gözlerinin içine bakarak, "O halde uyandırabildiğime göre prensesim olabilir misiniz?"

Dudağını büzerek, "Yani prensesiniz değil de, siz yine işiniz gereği prens olmak istiyorsanız olun tabi." diyerek atışmak istemişti.

"Yaa, demek öyle..."

O sırada zil çalmış, Oğuzları çağırdıklarını hatırlayıp panikleyen Tuğba,
"Aşkım, Selen ve Oğuz'u kahvaltıya çağırmıştık..."
Üzerine bişeyler geçirirken konuşmasına deva etti, "Çabuk giyin... Bende hemen kapıyı açmaya gidiyorum."

"Bebeğim neden basılmışız gibi davranıyorsun,sakin ol."

Sırıtarak,"Ya ben onu mu diyorum... Neyse beni lafa tutma, kapıya bakmam lazım."

Kapıyı açar açmaz Selenden tatlı bir azar işitmişti.
"Ya kızım ,on saattir basıyorum zile neden açmıyorsun?"
Uyku sersemi afallayan Tuğba,
"Şey...."

"Müsait değilsiniz galiba,biz sonra geliriz."
diyerek arkasını dönüp gitmeye niyetlenen arkadaşının kolundan tutup kendine çevirdi.
"Ya nereye gidiyorsun? Uykuya dalmışız, ondan geç açtık. "
Tuğba konuşmaya devam ederek,
"Hani Oğuz yok mu?"

"Arkamdan geliyor ya. "

Kapıda beklemekte olan bedeni içeri çekti. "Gel aşkım kahvaltıyı hazırlayalım senle."

Salondaki masaya kahvaltılıkları yerleştirirken sohbet etmeye başladılar.
"Ya canım arkadaşım, hala senin evlendiğine inanamıyorum,o kadar mutluyum ki... Arkadaş olarak ne güzel bahtımız varmış böyle." bir yandan da çatalları çıkardı.

"Evet siz yanımda iken kendimi çok şanslı hissediyorum." İki tabağa eşit şekilde dağıttığı zeytini masada konumlandırırken, "Didoşumu da çağırdım da işlerin yoğun olduğundan gelemeyeceklerini söyledi."

"Uzun zaman oldu özledim." Çayın demine göz gezdirirken,
Tezgaha arkasını yaslayan Tuğba, "Müsait bir zamanda görüntülü arar,konuşuruz."

Zilin çalmasıyla Selen,
"Oğuz gelmiştir ,ben açarım kapıyı."

---

Kahvaltısını bitiren dörtlü arkasına bir çay sohbet edip evlerine dağılacaktı.

Oğuz,
"Saat 15:00'de provamız varmış kardeşim. Bu demek oluyor ki 3 saat sonra yeniden görüşeceğiz."

Cenan,şakacı bir tavırla, ellerini iki yana açmış,
"Bu ne ya böyle... Hem karşı komşumuzsunuz ,hem her öğün ya bizdesiniz ya sizdeyiz, bir de yetmiyor işe gidiyoruz yine sizinle karşılaşıyoruz."

Oğuz,karşılık vererek, "Aaa olmaz ama böyle."
Selen, eşine gülümsemişti.

Cenan,oyuncu tavrına devam ederek,
"Yani olmaz böyle ,bu ilişkide biraz uzak kalmamız lazım."
diyerek Oğuz'un yanından kalkıp biraz uzağındaki koltuğa geçmesiyle kahkaha sesleri birbirine karıştı.

Tuğba,
"Böyle de çok uzak oldu sanki hayatım."

---

Saat 14:56 da provaya yetişmişlerdi.

Selen'e ve kendisine çay almak için kantine inerken Tuğba, Cenan'a da,
"Çay ister misin bitanem?"

"Olur hayatım."

---

Çaycı İhsan bey, "Kızım çayın demlenmesine 5 dk var, beklersen."

"Önemli değil abiciğim, beklerim."

Alt yapıya yeni gelen 1,80 boylarında beyaz tenli sıska genç, Tuğba'yı kantinde görünce bir selam verip tanışmak istemişti.
"Merhaba, Tuğba hanım."
Kocaman bir gülümseme vererek, "Aa merhaba."

Elini uzatarak, "Ben Mustafa ekibe geleli 4 gün oldu, sen- sizi severek takip ediyor, çok başarılı buluyorum."

Sıcakkanlılığı ile hemen uyum sağlayan Tuğba, eliyle işaret ederek,
"Şöyle masaya geçelim istersen, sıradaki diğer arkadaşlarımızın önünü kesmeyelim." 5-6 kişinin oluşturduğu uzun kuyruktan ayrıldılar.

"Aah, tabi."
Boş buldukları masaya geçerek yan yana oturmuşlardı.

"Memnun oldum Mustafa, ee nasıl gidiyor, alıştın mı ekibine?"

Gülümseyerek, "Şahane bir ekip var, ben şimdiden herkese, herşeye bağlandım." dediğinde Tuğba da gülümseyerek,
"Yaa ne güzel, sizin adınıza sevindim."
_

Öksürerek provaya gelen Arif'i gören Cenan,
"Noldu sana Arif'im?"

Hala öksürürken, "Hasta oldum ya, boğazım sabah çok kötüydü, şimdi idare eder işte."

Acıyan gözlerle bedeni süzerek, "Geçmiş olsun kardeşim."

Elini buğday tenlinin omzuna atarak, "Sağol,provaya başlamadan kantinden sıcak bişeyler alıp geleyim."
Cenan Arif'i hemen yanlarındaki koltuğa oturtarak,iki eli omuzlarında, "Sen dur, ben sana alıp gelirim. Hem Tuğba da bir çay almaya gitti hala yok, ona da bir bakacağım."

---

"Bu arada gözleriniz çok güzel."

Henüz Tuğba sıska oğlanın dediğini kavrayamadan arkasından gelen Cenan'ın yumruğu ile yere yığıldığına şahit oldu.
Sinirle yerdeki sıskaya sağ elini kaldırarak, "Sen ne diyorsun lan!"

Tuğba, sakinleştirmek için hızla oturduğu masadan kalkmıştı.
Ne olduğunu anlamayan diğer ekip Cenan'ın sinirli halini görünce bişey söylemeye çekinmiş kimsenin ağzını bıçak açmamış,öylece bakmışlardı.
Oğlan ise darbeyi alan yerini tutarak acıyla yerde kıvranıyordu.
Cenan, Tuğba'yı elinden tuttuğu gibi kulise doğru götürürken çiftin uzaklaştığını görenler sinek gibi üşüşüp sıskanın etrafında toplanmıştı.

---

Sinirle yürüyen Cenan'ın adımlarına Tuğba yetişmekte zorlanıyordu,
Birden duraksayıp acı bir sesle, "Aaah!"

Arkasına dönüp, "N'oldu?"
Ayağının burkulduğunu görünce tereddüt etmeden Tuğba'yı belinden kavrayıp kucağına aldı.
Bir anlığına acısını unutup edalı bir gülüş atarak, "Kıskandın mı sen?"

"Hayır..."
Kaçamak ve sinirli bir bakış atan Cenan, "Karıma sadece ben iltifat edebilirim."

Kendisini kucaklayan bedenin yüzünü avuçlarının arasına alıp dudaklarına yaklaştırarak uzun süreli verdiği öpüş,öpüşmeye dönüşmüştü.

Cenan, boş odalı kapıyı ayağıyla itip kapatmış Tuğba'yı da koltuğa dikkatlice bırakmıştı.
Etrafta krem arayan Cenan'a kıkırdayarak,
" Sen delisin. "

Etrafına bakınırken, "Asıl delilik canın acıyorken gülmen."
Çekmeceden bulduğu krem ile dönüp eşinin önünde eğilerek burkulan yere uyguladı.

Kremin kapağını kapatırken gözlerinin içine bakarak, "İyi misin?"

Ayağında hala bir sızı hissediyorken,gözleriyle onayladı.
"Evet."

Papağan Güzeli / tuğcenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin