Bölüm 12, Bir Pazarlık Bin Bedel

Start from the beginning
                                    

  Bense onlar için başta keyifli bir eğlenceden daha fazlası değildim. Altın saçlı yakışıklı Apollon. Başta sadece altın lirimin tellerini tıngırdatarak bulutların üzerine oturur, ambrosia içer, arada da güzel kadınlarla sevişirdim. Ben buydum, sanatın aydınlık yüzü ama kendisini bile doğru düzgün aydınlatamayan o tanrı.

  Fakat sonrasında, savaşı bir hain olarak tamamladığım taraftaki insanlar beni daima sevdiler çünkü bende sevilmeyecek hiçbir şey bulamadılar. Ben güneştim, onlar için bolluk ve bereket demektim. Demeter ekinleri kontrol ediyor olabilirdi ama o ekinler beni gücüm sayesinde büyüyor, onları doyuruyordu. 

  Benim, başka bir tanrıdan çaldığım gücüm.

  Tarihin yalnızca kazananları hatırlamak gibi iki yüzlü bir huyu olmasaydı eğer geçmişte yaptıklarım yüzünden hiçbir insan tarafından sevilmezdim. Sanırım tarih de biraz Athena'ya benziyor, beni yalnızca kazanan olduğum için seviyor.

  Eğer ışıltılı maskemin ardına gizlediğim gerçek ben bilinseydi adıma adaklar adayan, bana dua eden insanlar beni lanetler, Hades'ten değil benden çekinirlerdi. Bazen aslında bir tapınağa sahip olması gerekenin Hades olduğuna emin olurdum. O en azından başından beri kim olduğunu gizlememişti, bu dürüstlüğün kutsanması ve dualarla taçlandırılması gerekiyordu. Bense güneşin parlaklığının ardına gizlenmiş bir karaltıdan başka hiçbir şey değildim.

  Helios, aslında güneşin kendisiydi. Daha genç bir tanrıyken, parmaklarım yalnızca lirimin tellerinde dolaşıp bir türlü anlam veremediğim vizyonlar görüşümü bulanıklaştırırken o en tepedeydi. Titanlarla girdiği savaştan sonra babam onun hapsedilmesini değil özgür olmasını istemişti çünkü bir aptal değildi. İşini yarayacak şeyleri her zaman çok sevmişti. Rae'yi de bu yüzden çok sevmişti ve aynı zamanda nefret etmişti. Çünkü değer verdiği her kıymetli taşın bir gün onun için bir hançer olacak şekilde yontulabileceğini bilirdi.

  Helios her sabah altından tacını başına yerleştirir, parlak tüyleri olan besili atlarını arabasına koşar ve göğe doğru yola çıkardı. Mağrurdur, en tepede olduğunun bilincindeydi. Diğer titanlar hapsedilmişken o hala özgürdü çünkü o hayatta kalandı.

  İlk günahımı daha çok gençken işledim. Helios'un olanı istedim. Onun parlaklığını, onun gücünü kendime istedim. Eğer daima tepede olursam babamın gönlünde de en tepede olacağımı düşündüm, buna inandım. Bunu kendi işlediğim kaderim haline getirdim.

  Babam her zaman Rae'yle daha çok severdi. Belki de onu yaratanın bizzat kendisi olmasından kaynaklanıyordu, bilmiyorum. Annemin bana ve Artemis'e hamile kaldığını öğrendiği gün anlatılanlara göre -Hera bu hikayeyi gerçekten çok severdi çünkü bana daima yerimi hatırlatmak isterdi- babam bundan memnun kalmamıştı. O zamanlar sadakat yeminine bağlı bir koca rolü oynamayı tercih ettiği için karısına aşık her adamın yapacağı gibi bu ilişkiyi de annemi de reddetti ve kendine bir oğul yarattı.

  Aslında bu olması gereken değildi, benim zaten bir ikizim vardı. Fakat Zeus'un planları daha farklıydı. O zamanlar bunu göremesem de aslında hepimizi iddia ettiği gibi birbirimizi koruyalım diye var etmedi. Zeus hepimizi birbirimize düşman olalım diye altından dağına getirdi. Günü geldiğinde ona karşı savaşmak yerine birbirimize kıyabilelim diye hayatta bıraktı bizi. Ne kadar da iyi bir babaydı. Belki de dünyanın gördüğü en iyisiydi.

  Artemis'le doğduğumuz gün benim soluduğum havayı kendi soluduğu havayla birleştirip Rae'yi evrenin bizzat kendisinden aldı ve kardeşimiz Tara'yı da onun bir saç telinden var etti. Dördümüzün kaderini birbirine bağlayıp örerken bizi her zaman kendi kurduğu ailesinin dışında tuttu. Bu eşi benzeri görülmemiş bir şeydi, herkes iki kişiyken biz dört kişiydik ve bu da bizi Zeus'tan sonra Olympos'ta var olan en güçlü tanrılar haline getirmişti.

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now