1-ULAŞMASI ZOR CENNET

345 31 47
                                    

Selamın aleyküm
Bildiğiniz üzere aslında diğer kitabım bitmeden yayınlamayacaktım ama biraz fikir edinmenizi istediğim için kendimi tutamadım ve huzurlarınızda birinci bölümmmm!

Keyifle okuyun...
❤️‍🩹


"Bunu ye." Dedi önüme tepsiyi bırakırken. Bakışlarım tepsinin üzerindeki bir kase çorbaya ve bir bardak suya kaydı. Odadan çıkarken arkasından baktım sadece. Yattığım yerden kalktım ve küçücük ve kare şeklinde olan pencerenin önüne geçtim. Bakışlarım dışarıya çıkmamam için takılmış olan demir parmaklıklara kaydı. Arkasında görünen yere baktım. Ağaçlar ve dağları görebiliyordum sadece. Sis dağı çevrelemiş ve nereden geldiğini bilmediğim su sesi bu görüntüyü rahatlatıcı bir hale getirmişti. Ama rahatlamadım. Sahi ne kadar oluyordu dışarıya ayak basamayalı.
Unutmuştum.

Geri döndüm ve buradaki kaldığım yere baktım. Tahta ve üzerinde sadece bir nevresim ve üzerime örttüğüm battaniye olan yatağım, tek gözlü iki parça kıyafetimi koyduğum dolap. Bu kadar. Başka hiç bir şey yoktu burada. Yaralı bedenim için hiç de uygun bir yer değildi. Ama ben yıllardır buradaydım. 22 yıldır buradayım ve buranın dışındaki dünya hakkında hiç bir fikrim yoktu.

Tepsinin başına geçerken hiç de iç açıcı olmayan çorbaya baktım. Daha sonra ise bir kaşık alıp boğazımdan geçmesini sessizce bekledim. Sahi yıllardır kaç çeşit yemek yemiştim ki? Çorba, pilav, ekmek, ve çok nadir et. Tabi ona eşlik etmelerim dışında. Ona eşlik edersem çok çeşitli şeyler olurdu masada ve yerdim. Çeşit çeşit iştah açıcı yemekler ona eşlik ettiğim zaman boğazımdan geçebilirdi.
O da zorla.
Buradaki yaşamım dışında hiç bir yaşamım yoktu. Yıllarım bu evde bu odada geçmişti.
Tuzu olmayan çorbaya tiksinerek baktım. Bunu yiyemeyecektim. Bardaktaki suyu alıp içtim tek seferde. Daha sonra ise elime tepsiyi aldım ve odanın kapısını açıp dışarı adımladım. Sırtımdaki acıyı görmezden geldim. Zaten sırtımdaki acının ve tepsideki yemeğin sebebi yine onun sahte kuruntularından kaynaklıydı.  Sakince adımlarımı atıp koridorun sonuna geldim. Orada bulunan merdivenleri yalın ayaklarımla indim ve mutfağa girerek elimdeki tepsiyi bıraktım. O sırada burnuma dolan kokuyla acı içinde kıvrandı midem.
İştah açıcıydı. Ama asla dokunmazdım. Eğer dokunursan bana bu çorbayı bile vermezdi çünkü.

"Yemeğini yememişsin." Arkamdan gelen ses ile bedenim korku ile titredi. İrkilerek arkamı döndüm ve bakışlarım onu buldu.
"Ama seninle anlaşmıştık. Yemeğini yiyecektin." Dedi alaycı bir tınıyla. Bakışlarım mavi renkli gözleriyle buluştu. Korkuyla titreyerek başımı eğdim.

Nefret ediyordum maviden.

"Neden yemedin?" Dediğinde sadece sessizce ona bakmamaya devam ettim.

"Cevap vermediğin için sinirlensemde bu gün keyfimi hiç bir şey bozamaz." Sessizce dikilmeye devam ettim. Eğer keyifli ise bana ilişmezdi. Bu iyi bir haber.
"Hatta gel bu gün yemeği beraber yiyelim. Ne de olsa sen bunu pek beğenmemişsin." Korku dolu gözlerimi ayaklarımdan ayırmadım. Eğer görürsem onu, canım çok yanardı. Bakmak istemiyordum. Onun gözlerinde benim hayatımın ölümü vardı. O ise katiliydi.

"Bana neden bakmıyorsun? Yine nankörlük mü yapıyorsun?" Dediğinde korkuyla başımı iki yana salladım ve hızla korkudan titreyen gözlerimi onun mavi gözlerine diktim. Yaşlar göz pınarlarımda birikmişti.
"Ah! Yine ağlıyor musun? Hadi ama mutlu ol sana güzel bir haber vereceğim." Dedi ve bana yaklaşarak yüzümü koca avuçları arasına alarak gözümden süzülen yaşları sildi. Korkuyla geri çekilmek istedim fakat ellerim ve tüm vücudum titrediği için hareket bile edemedim.
Ellerini yüzümden çekip tek eliyle beni kolumdan tuttu ve bu büyük evin mutfağından çıkardı. İleride bulunan kocaman ve kasvetli olan salona girdiğimizde beni hazır olan masaya oturttu. O da baş köşeye oturduktan sonra içeri az önce kokusunu aldığım yemekle bu evin hizmetçisi olan kadın girdi. Her gün benim yemeğimi getirir ve ortadan kaybolurdu. Attığım çığlıkları duymazdı hep.
Elindeki yemeği de masaya bırakıp bizi yalnız bıraktı.

AY'IN ŞAFAĞINơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ