20. ON OCAK MİLADI

En başından başla
                                    

Yutkunduğumda bıçağı tutan elim terlemişti, hafifçe hareket ettirdiğimde bıçağın ucu elbiseden çıplak tenime dokundu. "Belki de sana daha fazla vicdan azabı bırakmak için bunu yapacağım," diye mırıldandı. "Nereden bileceksin?"

Gözleri yüzümün her zerresinde gezinirken "Avukat," dedi üstüne basa basa. "Savunmalarına hayranım ama bu yanıt, gerçek bir yanıt değil. Madem o kadar cesursun, beni öldüremez misin?" Çenesiyle kendisini işaret etti. "Saplasana, tek hamleyle başarabilirsin bunu, sonuçta ikisi de aynı son olacak."

Gözlerimi kaçırdım, ilk önce kapının oraya ardından camlara ve en son yeniden ona. "Zaman mı kazanmaya çalışıyorsun? Eğer öyleyse bir tercih yapmadan konuyu kapatamayacaksın, Tugay. Bu kez değil."

"Avukat," dedi Tugay dediklerimi duymazdan gelerek. "Beni öldüremez misin yoksa?"

Burnumdan nefesimi verdiğimde "Bunun yanıtı neyi değiştirecek?" diye sordum.

"Belki de kararımı." Gözlerim irileştiğinde elim daha fazla terledi.

"Benden seni öldürmemi mi istiyorsun?" diye sordum, sesime uğrayan dehşeti gizleyemezken. "Gerçekten, bunu mu istiyorsun şu an benden? O kadar yaşadıklarımdan sonra, babamdan..." Sustum, hayır, bu kendini acındırmak olurdu. "Gerçekten bunu yapmamı mı isteyeceksin benden?"

Çenesini kaldırdı, bakışlarından anlayamadığım duygular geçti. "Sadece yanıt istiyorum," dedi. "Beni öldürebilir misin, öldüremez misin?" Beni mi deniyordu? Belki de aklımı karıştırmaya çalışıyordu, belki de bütün bunların dışında, gerçekten her şeye son vermek istiyordu.

Sadece üç nefes verdim, üç nefesin ardından bıçağı ona çevirdim, sivri ucu onun kalbine denk geldiğinde gözlerim bir kez daha doldu fakat bu kez ne öfke, ne acıydı. Tek hissettiğim her şeyin son bulduğunu hissetmekti.

"Öldürürüm," dedim başımı sallayarak. "Ardından kendimi de öldürürüm, eğer istediğin buysa." Omuzlarımı kaldırdığımda kendime çevirdiğim bıçak o kadar da titremezken ona çevirdiğim bıçak tir tir titriyordu. "Daha önce yaptım," dedim babamı kastederek. "Yine yaparım ve sonucunda ben de kurtulmuş olurum eğer istediğin buysa. Seni öldürebilirim, Tugay. Dördüncü seçenek de senden gelsin, hiç fark etmez."

Şaşırmasını bekledim çünkü ben kendime şaşırmıştım. Gerçekten saplayabilir miydim o bıçağı? Yine bilmiyordum, tek bildiğim bu odada tamamen maskesiz bir şekilde kaldığımdı. Korkmasını bekledim ama o kadar korkmuyordu ki, yüzünde bir gülümseme oluştuğunda gözleri kalbine dayadığım bıçağa döndü. "Eh," dedi rahat bir sesle. "Kalbin sol tarafta olduğunu hatırlayacak kadar aklın başındaymış en azından. Sanırım sağ tarafı hedef alsaydın sarhoş olduğunu düşünürdüm."

"Ne?" Bıçak daha fazla titredi. "Benimle dalga mı geçiyorsun sen şu an?" Başım endişeden, öfkeden, heyecandan dönüyordu; her cümlesi artık uğultu gibi gelmeye başlamıştı.

"Bunu şu an söyleyenin sen olması çok tuhaf." Yine gülümsedi, bakışlarını bana çevirdi. "Kalp diyorum, sol taraftadır, seni denedim sadece."

"İyi, ne tarafı parçalayacağımı tekrar etmiş olduk," diye çıkıştım. "Şimdi ne karar verdiysen söyle de şu işi bitirelim." O an bakışlarından öyle bir ifade geçti ki, her şeyden vazgeçebilecek o adamı gördüm. Dudakları aralandı, sapla bıçağı demek için sanki. Hayatım değil ama onunla geçirdiğim kısıtlı zamanlar gözlerimin önünden geçti. Kaderimin son anı bu şekilde yazılmamalıydı fakat işte orada, her şeyden vazgeçecekmiş gibi duruyordu.

Fakat Tugay "İndir şu bıçağını kalbimin üzerinden sevgili avukat," dedi gözlerimin içine bakarak. "Sen beni öldürebilirsin fakat ben seni öldüremem."

BEYAZ LEKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin