Bölüm 4: Dönüşü Olmayan Sokaklar

949 91 42
                                    

CANHIRAŞ

"Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun. Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez, sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor. Bütün kara parçalarında; Afrika dâhil."

Cemal Süreya

🫀

Bölüm 4: "Dönüşü Olmayan Sokaklar."

Bir adım daha at. Korkma. Önce ellerinden başlayacak ölümün, ayakların sağlam daha. Bir adım daha at. Parmak uçlarından kork, ayak izlerinden değil.

Bir adım daha at...

Evimin kuzey cephesinde olduğu için sabahları güneş almayan yatak odamdan çıkarak koridora geçiş yaptım. Oturma odasına doğru ilerledikçe koridorun duvarlarına vuran güneş yüzüme geliyor, selamlıyordu beni. Perdelerim sonuna kadar açıktı. Belki başka bir evde yaşıyor olsaydım korkudan tüm perdelerimi kapatır, yıl boyu güneş yüzü göremezdim fakat tüm pencerelerim Karan'ın evini gördüğü için dışarıdan bir insanın göremeyecek olması beni rahat hissettiriyordu.

Mutfağa girdiğimde gördüğüm dağınıklıkla suratımı astım. Neredeyse bir haftanın bulaşığı duruyordu. Normalde pis veya dağınık biri değildim fakat tek kişi olmamın verdiği rahatlıkla umursamıyordum çoğu şeyi. Kafede Karan'la yaşadığımız yakınlığın üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti. Bu bir haftada Karan'la birçok kez balkonda, apartman boşluğunda, kapı önlerinde ve merdivende karşılaşmış, selamlaşmıştık. Yoğun bir hafta geçiriyordu dediğine göre, bu yüzden ben de kapısını çalmamaya özen göstermiştim.

Yine de iyiydi aramız. Bunun için mutlu olmalıydım sanırım. Sadece artık yüzüne bakarken anlamsız bir utanma ve kendimi saklama isteği peyda oluyordu içimde. O günden sonra onunla konuşma işi daha da zorlaşmıştı benim için. Kekeliyor, ellerimi nereye koyacağımı bilemiyor, sürekli olarak saçmalıyordum. Onunsa tek yaptığı şey, bu hâlime gülmek ve benimle eğlenmekti.

Yanında geriliyordum ama buna rağmen hâlâ yanında güvende hissettiğim tek insandı. İstanbul'a geleli neredeyse iki hafta olacaktı, artık onu bir yabancı olarak görmüyordum. Hayatıma dâhil olmuş, sevdiğim biriydi. Benimle arkadaşlık ediyor, bana önem veriyordu; hissediyordum. Keza ben de ona veriyordum o değeri. Bu hissin bu kadar güzel olabileceğini tahmin etmezdim.

Suratımda aptal bir gülümsemeyle buzdolabından yeni sipariş verdiğim sütü çıkardım ve bir cezveye boşaltıp ocağın üzerine koydum. Kaynadıktan sonra mavi kupama döktüm ve kupayı avuçlayıp mutfaktan çıktım. Açık olan kapıdan balkona çıkarak sütümü yerdeki armut minderimin yanına yerleştirdim.

İçeriden radyomu ve okuduğum kitabı da alıp armut mindere kurulduğumda yüzümü ılık ılık okşayan rüzgâra gülümsemiştim. Bu havayı seviyordum.

Kitabı açıp kaldığım yerden okumaya devam edecektim ki zihnimde dönüp duran tek şeyin onun ismi olduğunu fark etmemle yerimde huzursuzlandım. Onu düşünüyordum: Karan'ı.

"Yeter," diye mırıldandım kendi kendime. "Onu düşünmeyi bırakmalısın, Karya." İsyanımdan sonra sinirli bir şekilde kupamı kavramış ve sütümden bir yudum almıştım.

"Kimi?" diye bir ses kulaklarıma ulaştığında sütümü tam olarak yutamamıştım bile. Donakalmış vaziyette başımı yana çevirdim ve balkon korkuluklarının arasından, kendi balkonunda duvara yaslanıp beni izleyen Karan'a baktım. Sütümü yutuşum, boğazımda yumruya dönüşmüş bir düşünceyi yutmak kadar zorlamıştı. Dudaklarımı utançla ıslattım ve kupamı elimden bıraktım.

SÜVEYDAWhere stories live. Discover now