10'Bulutlar Üstümüzde, Rüzgâr Arkamızda

Start from the beginning
                                    

Jeno derin derin nefesler alarak sokağın sonundan sağa döndüğünde girdiğimiz yeni sokağın ışıklarının yanmadığını fark ettim. Ama Jeno buna da aldırmayıp aynı hızla koşmaya devam etti.

En sonunda karanlık sokağın da içindeki bir ara sokağa girdiğimizde dizlerini hafifçe kırıp beni aşağı indirdi.

"Jeno." Diye nefes nefese ismini sayıkladığımda yüzünü göremiyordum. O ise sadece "Şşşşşt." Diye fısıldadı.
Sonrasında parmaklarını parmaklarımın arasında hissettim. Parmaklarımız usulca birbirine girdikten sonra Jeno beni kendine çekip göğsüne yasladı ve boşta olan elini yavaşça dudaklarıma bastırdı.

Gök gürültüsü ve altına girdiğimiz çatıya vuran yağmur damlalarının sesi sokağı dolduran tek şeyken, birdenbire gelen aynı erkek sesiyle nefesimi tuttum.

"Nereye gitti bu piç kurusu?" Diye söylendi ses tonundan orta yaşlı olduğunu tahmin ettiğim adam.

"Çok uzağa gitmiş olamaz usta. Yanında bir kız vardı."
Bu ses çok daha ince ve dinçti.

Jeno hiç kıpırdamadan beni aynı pozisyonda tutmaya devam edince titreyen bedenime rağmen ona ayak uydurdum. Onun avucunun içindeki elim tir tir titriyordu. O da bunun farkındaydı ve sakinleşmem için her saniye parmaklarımızı daha sıkı birleştiriyordu.

Yaklaşık birkaç dakika sonra adam,
"Bırak gidelim, nasıl olsa yeri belli." dediğinde genç ses onu onayladı ve olduğumuz yerden gittikçe uzaklaşan ayak sesleri duyuldu. Jeno dudaklarıma bastırdığı avucunu yavaşça indirirken rahat bir nefes verdi.

Ben de gözlerimi yumup derin bir nefes verdim ve bir süre stresimi kontrol etmek adına bekledim.

"İyi misin velet?" Jeno'nun fısıldamasını duyunca gözlerimi sinirle açıp ona döndüm.

"Sen ciddi misin?" dedim öfkeyle. "Kalbim yerinden çıkacak. Bu da neydi böyle?"
Zifiri karanlıkta yüzünü görebilmem imkansızdı ama ben yine de kafamı kaldırıp gözlerine bakmaya çalıştım.

"Tamam sakin ol. Her şey yolunda. Gittiler."

Sert bakışlarımı yüzünden çekmeden yumruk yaptığım elimi yavaş ama sinirle omzuna vurdum.

"Sen manyak mısın? Seul'un en büyük mafyasını peşine takmak da ne demek?" Diye yükseldiğimde Jeno karşılık vermek istedi ama nefes nefese kalmış bir halde sertçe yutkunduktan sonra dizlerini kırıp ellerini dizlerine yerleştirdi ve derin derin nefesler alıp verdi.

Bense o sırada titreyen ellerime ve dizlerime hakim olamıyordum. Hayatım boyunca hiç bu kadar korkarak koşmamıştım. Adrenalin ve topukluların içinde koşmak, bedenime bir tır çarpmış gibi hissettirmişti.

Ben de avucumu göğsüme yerleştirip Jeno gibi derin nefesler alarak kalp atışımın düzene girmesini bekledim. Ama bir ilerleme yoktu.

"Hey," kısa süre sonra Jeno'nun bedenini yanımda hissedince kafamı kaldırıp ona baktım. Ellerini omzuma yerleştirdikten sonra çenesiyle arkamızdaki üç basamaklı beton merdivenleri gösterdi.

"Gel şöyle." merdivene gidip oturana kadar beni omuzlarımdan tutup destek verdi. İkinci basamağa zar zor kendimi attığımda, pert olmuş bacaklarımı aşağı sarkıtıp gözlerimi acıyla yumdum. Birkaç dakika içerisinde ne yaşadığımı sorarsanız, ben de bilmiyordum.

Gözlerimi tekrar açtığımda Jeno'nun üzerindeki ne zaman çıkarttığını bilmediğim deri ceketle beraber bana yaklaştığını gördüm. Ceketi arkamdan geçirip omuzlarıma attıktan sonra geri çekilip ayaklarımın önünde diz çöktü.

Kelebekler ' JenoWhere stories live. Discover now