┊❝ SOKAKLARIN SIRRI ❞┊

Start from the beginning
                                    

Nehrin kıyısına vardığımızda taş merdivenlerden gezinti yoluna indik. Suyun yanından kilometreler boyunca uzanan, Paris’i baştan başa kateden yolun Arnavut kaldırımı taşları üzerinde doğuya doğru yürümeye başladık. Louvre Müzesi’nin, tam karşı yakadaki heybetli, muazzam mevcudiyetini fark etmemek imkânsızdı.

" Neden bu kadar dalgınsın ? " Bana dalgın diyordu ama onun seside çok dalgın geliyordu. Sanki konuşmak istiyormuş da aynı zamanda sesizliği de bozmak istemiyormuş gibi.

" Dalgınmıyım ? " En masum sesimle. Genelde insanların sorularına soruyla karşılık veririm. Net cevaplar vermem . Bunu o da biliyordu. Ses tonumu duyunca kıkırdayarak cevap verdi. " Evet. Dalgınsın söyle bakalım neyin var ?"

" Bilemiyorum Jenny sadece bazen hayat çok boş ve anlamsız geliyor. Sanki yaşamak için yaşıyormuşum gibi ."

" Ah lütfen şu felsefe filozofu laflarını bırakırmısın " söylediği cümleyle derin bir iç çektim . Bazen birbirimizi hiç anlamıyorduk.
Aslında beni anlamayan taraf genelde o oluyordu. Benim aksime çok boş vermiş ve umursamazdı. Bazen o benim kardeşimmiş de ben onun ablasıymışım gibi hissediyorum.

Tüm bunları bir kenara itip bakışlarımı etrafımda gezdirdim . Görünürde kimsecikler yoktu; ne aşağı taraftaki rıhtımda ne de yukarıdaki caddede... Dalga şapırtılarıyla tek tük geçen araba sesleri haricinde şehir sessizdi. Birkaç dakika hiç konuşmadan yürümüştük ki Jennifer aniden durup koluma yapıştı.

“Bak," diye fısıldayarak konuştu, yüz elli metre kadar ötede gezinti yolumuzun tepesinden yükselen Carrousel Köprüsü’nün orayı işaret ediyordu. Yaklaşık bizim yaşlarımızda gibi görünen bir kız geniş taş tırabzanın üstünde suya doğru tehlikeli bir şekilde meyletmiş, kendini dengelemeye çalışıyordu. “Aman Allah’ım, atlayacak! " diyerek nefesini bıraktı Jennifer.

Mesafeyi kestirmeye çalışırken zihnim kendi kendiyle yarışıyordu. “Köprü intihar edebileceği tadar yüksek değil.”

“Suyun altında ne olduğuna bağlı olarak değişir. Derinliğe göre. Kıyıya yakın duruyor,” diye cevap verdi Jennifer.

Kızın surat ifâdesini seçemeyecek kadar uzaktaydık, aşağı daki soğuk, kapkara dalgalara doğru bakıyordu ve kollarını karnının etrafına dolamıştı.

Odağımız çabucak köprünün altındaki tünele kaydı. Burası gündüz saatlerinde bile ürkütücü bir yerdi. Hava soğuk olduğu zaman evsiz insanlar burada yatıyordu. Aslında o tünelde, rutubetli kokuşmuşluğun içinden kendimi bir an evvel diğer aydınlık uca atmak için hızlı adımlarla yürürken bir kez bile insan görmemiştim. Ama kir pas içindeki eski püskü şiltelere ve onları birbirinden ayırmak içir, kullanılan karton kutulara bakılınca, bu tünelin hakikaten bazı talihsiz kişiler için Paris gayrimenkulleri arasında birinci mevki olarak yerini almış olduğu aşikârdı. Sanki bu dünyadan değilmiş gibi duran o karanlığın içinden şimdi itiş kakış sesleri geliyordu.

Köprünün üstünde bir hareketlenme oldu. Kız hâlâ tırabzanın üzerinde kımıldamadan duruyordu, ama bu kez yanına yaklaşan bir erkek vardı. Kızı korkutmaktan çekiniyormuş gibi ağır ağır, dikkatlice yürüyordu. İki adımlık mesafeye ulaştığında kolunu ileri doğru götürüp ona elini uzattı. Alçak bir ses işitebiliyordum. Erkek kızın söylediklerini bastırmaya çalışıyordu.

Kız ona bakmak için ani bir dönüş yaptı, adam öbür elini de kaldırıp kollarını ona doğru uzattı ve kıyıdan uzaklaşması için yalvarıp yakarmaya başladı. Kız başını iki yana salladı. Adam ona doğru bir adım daha attı. Kız kollarını gövcesine daha da sıkıca sardı ve suya atladı.

GERİ DÖNEN Where stories live. Discover now