Özel Bölüm- Tren Sahnesi

Start from the beginning
                                    

''En kısa zamanda.''

Kafamı kaldırdığımda, biraz uzakta duran bankın demirliklerine kalçasını yaslamış bir kadınla karşılaştım. Kumral dağınık saçlar, omuzlarında bitiyordu. Elinde hiçbir şeyi yoktu. Giymiş olduğu yırtık çamurlu pantolon, rengi akmış kazak ve biraz dargın gözler...Onu görebiliyordum. Kim olduğunu bilmiyordum.

Yabancı mıydı?

Turist de olabilirdi.

Elleriyle omuzlarını örttü. Üşümüş olacak ki omuzlarını sıvazladı. Dağınık saçları gözüne geldiği sırada titreyen eliyle saçlarını arkaya attı. Tuhaf hareketleri vardı; bu da dikkatimi çekmişti. En başta, çamurlu bir kıyafetle bankın üzerinde değil de demirliklerin üzerine kalçasını dayaması tuhafıma kaçmıştı.

Elini bu sefer yüzüne götürdü. Yüzünü ovaladı. Başı mı ağrıyordu?

''O zaman kalkalım artık.''

Onunla kısa süreli vedalaşma vakti geçmişti. Genelde de vedalaşmayı seven birisi değildim fakat Ankara'nın bana iyi geleceğini bildiğim için heyecanlıydım. Cesur İspanya'da yaşadığı için sorun yaşamıyorduk. Hep birlikte olurduk, bu da ayrı kalmamamıza sebep olurdu.

''Sen de gelseydin?'' 

Küçük çantamı ve termosumu elime aldığımda, Cesur sorduğum soruya önce gülümsedi. ''Ankara'yı sevmem, soğuk şehirler bana göre değil.''

''Pekala, görüşürüz.''

Omzuma vurdu. ''Dikkat et kendine.''

Trenin kapısı açıldığında, seferin geldiği konusunda güvenlik herkesi uyardı. Yavaşça içeriye doğru adımımı attım. Olabildiğince koltuk numaralarına bakmaya çalışıyordum. Yerimi bulduğumda, önce tabletimi çıkardım. Boş bir adam değildim, hayatım her zaman belirli bir yoğunlukta geçiyordu; bu yüzden olabildiğince iş yapmaya çalışıyordum.

Vakit önemliydi.

Evli değildim.

Hayatımda, bağlanabileceğim bir kadında yoktu. Dolayısıyla işim her zaman önceliğim olmuştu. İşimi seviyordum. İşimin yaratmış olduğu o yoğun tempoya da alışmıştım. Bir kadınla evli olmak demek; yaşamdan zevk almamak demekti. 

Çocuğum da yoktu.

Baba olmayı isterdim. Küçüklüğümden beri en büyük hayallerimden birisi, babam gibi bir baba olmaktı. Önceleri babalığın güzel bir şey olduğunu sanırdım ama büyüdükçe hayallerimin korkunç gelmeye başladığını anlamıştım. Eski arkadaşım Okan'ın oğlu dışında, bağlandığım başka bir çocuk yoktu.

Tableti dizimin üzerine bıraktığımda, dalgın dalgın tablete baktım. Giymiş olduğum siyah takım elbise vücudumu sıkıyor olmasına rağmen üzerimden çıkarmamaya çalıştım. Yavaş yavaş trenin içini doldurmaya başladı insanlar. Ellerinde küçük bavullar, biraz eşya ile giren aileler; onların çocuklarının sesi...Kalabalığı sevmiyordum. Özellikle kalabalık aile dehşet vericiydi.

''Boş mu?''

Bir kadın sesi duydum. Duymamaya özen gösterdim. 

Yine de daha fazla dayanamayıp kafamı kaldırdım ve gözlerimi ona çevirdim. Mavi gözlerimi görünce, gözlerinin parladığını fark ettim. Genelde de gözlerim açık bir tona sahip olduğu için insanların dikkatini çekerdi fakat karşımdaki kadının gözleri daha güzeldi. 

''Dolu.'' Sesim boğuk çıkmıştı.

Bu kadın, az önce tuhaf tuhaf bankın demirliğine kalçasını yaslayan kadındı. Hareketleri konusunda şüpheye düştüğümden ötürü, güven vermeyen yapısına aldanmak istemedim. Ayrıca, birisinin yanıma oturmasını istemezdim. Bu koltuğu kendim için satın almıştım.

KALBE SAPLANAN OKWhere stories live. Discover now