Tuğra trençkotun içinde kalan saçlarımı yavaşça dışarıya çıkarıp önündeki kuşağını yavaşça belime bağlarken bir yandan da "Çok güzel olmuşsun," diye bana iltifat etmişti. Bense dilimi tutamayıp anında bir başka soru yönelttim ona.

"Yeterince olgun olmuşum yani?"

Bıkkınca nefes aldı. O esnada kuşağımı bağlamayı da bitirmişti. Bakışlarını bana çevirip dudağıma ufak bir öpücük bırakıp geri çekilirken "Bu konuyu aştığımızı sanıyordum," diye mırıldanmıştı. Bense cevap vermemeyi tercih ettim.

Öyle kolay değildi canım o.

Motordan benim için de ayrı bir kask çıkarıp kaskın boş bıraktığı yere çantamı yerleştirdikten sonra açtığı oturma kısmını geri kapattı. Bana dönüp vakit kaybetmeden kaskı düzgünce kafamdan geçirdi ve motora çıkmam için bana destek oldu. Ben de onun yardımıyla hemencecik yerleşmiştim zaten.

Tuğra da daha fazla oyalanmadan kaskını giyip hemen önümde yerini aldığında kollarımı sıkıca arkadan onun karnına doladım ve "Çok hızlı gitme," diye uyardım. Her ne kadar çok fazla alkol almamış olsam da yaşayacağım ekstra bir hızda midem bulanabilirdi.

"Zaten ara sokaktayız, istesem de yapamam."

Motoru harekete geçirdiğinde kısa süre içersinde mekânın önünden ayrılmış, ara sokaklardan geçerek ana caddeye ulaşmıştık. Dediği gibi de aşırı bir hız yapmamıştı.

Yaklaşık olarak yarım saatlik bir yolculuğun ardından Tuğra motoru tenha bir uçurum kenarında durdurdu. Ardından kaskını çıkarıp onun karnına sıkı sıkı doladığım kollarımı yavaşça çözdü. Ben de ellerimin serbest kalışı sayesinde kendi kaskımı çıkarmak için harekete geçmiştim.

O motoru sabitleyip indikten sonra ben de kaskı ona uzatarak saçlarımı düzeltmeye koyulmuştum. Tuğra da kasklarımızı motorun fren kısımlarına geçirip bana çevirmişti odağını.

"İnmene yardım edeyim."

İki yana ayırdığım bacağımı bir tarafta birleştirdiğimde motorda yanlamasına oturur vaziyete gelmiştim. Tam motordan inmek için Tuğra'ya elimi uzatacakken bir anda iki eliyle belimden kavrayıp beni motordan kaldırdığında refleksle ellerimi omzuna yerleştirdim. Çok geçmeden de ayaklarım zeminle temas etmişti zaten.

Tuğra belimdeki baskısını geri çekip ellerime uzandığında onunkilerin aksine buz gibi olan ellerim hissettiği sıcaklıkla rahatlatmıştı beni.

"Üşümüşsün."

Hava ne çok soğuk ne de çok sıcaktı lakin motorla geldiğimiz için doğal olarak üşümüştüm. Yine de katlanamayacağım derecede değildi bu durum. O yüzden çok da onun gözüne sokacak değildim.

"Geçer birazdan."

Bir şey söylemeden ellerimi bıraktı ve kolunu belime atarak beni kendisine çekti. Ben de itiraz etmeden ona sokuldum. İkimiz de vücudumuzu hemen arkamızda kalan motora yasladığınızda bir yandan da kollarımı göğsümde dolayarak yumruk yaptığım ellerimi ısıtmaya çalışıyordum.

"Şu an karanlık olduğu için manzara anca bu kadar oluyor ama gündüzleri daha güzel burası."

Onun söylediklerine kulak kesilmişken sanki görebilecekmişim gibi ileriye doğru diktim bakışlarımı. Dalgaların kayalıklara çarpma sesinden başka bir şey duymuyor olmama rağmen yine de kendimi anın huzuruna bıraktım. Gün içinde bulunduğum aşırı yüksek sesli mekânlardan sonra geldiğimiz bu yer bana ilaç gibi gelmişti.

socialiteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin