Konuşmasını, alaylı bir gülüş eşliğinde bitirmişti.

"Serkan.."

"O günden sonra bütün camlara, bütün kapılara kilit vurdu babam. Annem boşanmak istiyor diye üç kat daha fazla dayak yedik. Eve geç gelsin diye oturur dua ederdik resmen.." Bakışlarını kaçırdı gözlerimden. "Sonra bizim okula gitme zamanımız geldi. Mecbur olmasa yollamazdı da, işte kurallar gereği mecburen yollamak zorunda kaldı. Kimseye bir şey anlatmayalım diye öyle bir tehditler ediyor ki Erdem, duysan şaşkınlıktan dilin tutulur. Daha küçücüğüz, kullandığı kelimelerin yarısını anlamıyoruz ama kimseye anlatmamamız gerektiği konusunda üçümüz de hemfikiriz."

"Farketmediler mi okulda.." diye fısıldadım zorlukla. "Babanın sizi dövdüğünü?"

Kafasını sağ sola salladı. "Farkederlerse bizim zararımıza olacağı için, görmemeleri için elimizden ne geliyorsa yapıyorduk. Kırk derece sıcağında bile uzun kollu giyerdik, hatırlıyorum."

Devamını dinlemek istemiyordum.

"İşte böyle dayak, hakaret, küfür diye diye aradan on yıl falan geçti. Üçümüz de lisedeydik o zamanlar. Ben ilkokuldan beri içime kapanık bir çocuktum. Kimseyle konuşmak istemez, istesem bile utancımdan tek kelime edemezdim ama lisede ne oldu bilmiyorum. Bana bir özgüven geldi, ve birden bire hırçınlaştım. O zamana kadar kimseye hayır diyemeyen ben, birisi benden bir peçete istese gidiyor ağzını burnunu kırıyordum. Öğretmenlerim her gün arıyordu babamı, benim hakkımda konuşmak için ama bir kez bile gelmediği için onlar da benimle ne yapacaklarını bilemediler. Okulun bir psikoloğu vardı, onunla görüşmem için çok uğraştılar ama inat ettim görüşmemek için. Kendimde bir problem görmüyordum, 'deli değilim ben' diye diye gitmedim."

Öfke kontrol bozukluğu..

Bu yüzden Gizem öyle demişti bugün. Bu söylediklerinden sonra parçaları birleştirmek benim için zor olmadı.

"Sonra bir mucize oldu, ve babam bir gün kapıyı kilitlemeyi unutup gitmiş evden. Biz okuldan çıkıyoruz, servise bineceğiz, bakıyoruz ki kapıda annem var. Kan revan içinde bizi almaya gelmiş." Gülümsedi. "Ama bizi bir gör, annemi karşımızda görünce mutluluktan ağladık. Ağzından, burnundan kan akıyor ama o on yıl sonra dışarı çıkabildiği için ağzı kulaklarında gülüyor, Erdem. Düşünebiliyor musun?"

Hıçkırdım.

"O gün işte bizim kurtuluş günümüz oldu. Annem kimden duyduysa birinden avukat ismi duymuş, insanlara sora sora o adamın ofisini bulduk ve karşısına çıkıp annemi babamdan boşasın diye dördümüz birlikte yalvarmaya başladık."

Bir kez daha hıçkırdım. Dayanılacak gibi değildi bu acı.

"Adam bizim o halimizi görünce şoka uğradı tabi, ama sağ olsun adam gibi adammış ki avukatımız olmayı kabul etti ve üstelik bizden tek kuruş istemediğini söyledi. Mahkeme gününe kadar babam bizi bulamasın diye bizi güvenli bir yere yerleştirdi, sonra da bir celsede boşanmalarını sağladı." Bunu söylerken içtenlikle gülümsedi. O günün mutluluğunu hatırlamıştı muhtemelen. "Mahkeme günü, boşandıktan sonra babam annemi öldürmekle tehdit etti. Biz hepimiz korktuk tabi. Gizem bunu gitmiş avukata söylemiş, bize yardım etsin diye. Biz abimle kızmıştık hatta Gizem'e, adam bize o kadar iyilik yaptı yüzsüz gibi niye hala yardım istiyorsun diye." Yaşaran gözlerini elinin tersiyle sildi. "Ama şimdi iyi ki söylemiş diyoruz. Adam bunu duyunca geldi mahkeme salonunda anneme evlilik teklifi etti."

Şaşkınlıkla gözlerim büyüdüğünde, Serkan uzanıp göz yaşlarımı baş parmağıyla sildi.

"Vural abi boşadı annemle babamı," diye açıkladı, az önceki cümlesini. Şaşırmıştım doğrusu, şimdi çok mutlulardı ikisi.

İDDİA -BXBWhere stories live. Discover now