11. Bölüm: Göklerdeki kutsal babamız, beni neden sevmiyorsun?

306 26 26
                                    

Bölüm Şarkısı: KAI-Sinner

Kazuha

''Sürekli bu korkuyla yaşamaktan çok yoruldum.'' demişti Sunoo. Han nehrinin kenarında, kalçalarımızı arabanın kaputuna yaslamış bir şekilde bira içerken batan güneşi izliyorduk. 

''Neyden korkuyorsun?'' diye sormuştum. Cevap vermeyince ''Korktuğun şeyin karşısında birlikte duralım.'' diyerek elimdeki birayı kaputa koyup onun önüne geçmiştim. Boylarımız neredeyse aynı olduğu için yüzüne vuran güneş ışığını engellemiştim. Boyu benden biraz uzun olsa da ayağımda topuklular vardı. Bakışlarını bakışlarıma kenetleyerek durmuştu. Bu, kalbimin atışını hızlandırırken ''Sen...'' demişti. ''Gerçekten benimle her şeyin karşısında durabilecek güce sahip misin?''

Heyecanla kafamı sallamış ve ''Dünyadaki en korkunç, en iğrenç, en güçlü şey de olsa, senin yanında olurum. Elini hiç bırakmam.'' demiştim. Bunu söylerken elimi yavaşça onun boştaki eline uzatıp kavramıştım. Buna itiraz etmemişti. Yüzüme bakmaya devam ederken elindeki bira kutusunu benim biramın yanına koyup yüzüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırmıştı.

''Kazuha, keşke erkek olsaydın.''

Ve Sunoo'nun eşcinsel olduğu düşüncesi kafamda böylece onaylanmıştı. Onu ilk gördüğümden beri ondan o kadar etkilenmiştim ki, bu fikri kabullenmek istememiştim. Ama onunla zaman geçirdikçe bunu daha net görebilmiştim.

''Keşke.'' demiştim gülümseyerek. Sunoo da o güzel gülümsemesiyle bana eşlik etmişti.

''Sunoo, benden çekinmene gerek yok. Ben, korkacağın birisi değilim. Ben, korktuğun o şeylerle savaşmanda sana yardımcı olurum, her neyse veya her kimse. Seul'de ne ailem ne de gerçekten bir arkadaşım var, yakın olduğum tek kişi sensin.''

Söylediğim son cümleden sonra yüzündeki gülümseme solmuştu. Yanağıma küçük bir öpücük kondurmuş ve sonrasında bana tüm korkularını ve kalp kırıklığına neden olan her şeyi anlatmıştı. Babasını, ailesini, Sunghoon'u...o gün bana onları anlatırken gözlerindeki kırgınlığı ve nefreti görmüştüm.

Tıpkı şimdi, Park Holding'in otoparkında, babasına bakarken gözlerinin içinde gördüğüm gibi.

''Sunoo!'' babası onun ismini tekrar söyleyerek yanımıza doğru yürümeye başladığında telaşla Sunoo'ya baktım. Başı dik bir şekilde ona bakıyordu. O, korkusuz duruyordu.

Babası yanımıza geldiğinde yaptığı ilk şey onu baştan aşağıya süzmek oldu. Gördüğü manzaranın onu delirttiği belliydi ama sanki kendini tutar gibiydi.

Etrafa bakındı. Görünürde bizden başka kimse olmasa da o sanki kalabalıkla çevrili bir grubun ortasındaymışız gibi gergin ve sinirli gözüküyordu.

''Sunoo.'' dedi. ''Şimdi önüme düş, bu kılığını evde konuşacağız.''

''Hayır.'' dedi Sunoo düz bir sesle. ''Sen ve ben,'' bunu söylerken işaret parmağıyla önce babasını sonra kendini göstermişti. ''Bizim konuşacak hiçbir şeyimiz yok.''

''Sen-'' babası şok olmuş bir şekilde ona bakarken Sunoo bana döndü.

''Gidelim.'' Kafamı sallayıp onu onaylarken arkamızda bizi şaşkınca izleyen Gaeul'a baktım. Sunoo onun da kendisini ne kadar kırdığını anlatmıştı ama şu an, biz gittikten sonra bu adamla aynı ortamda kalmasını istemiyordum.

''Gaeul.'' diye seslendim ona. Sunoo çoktan arabaya binmişti ve bana bakıyordu. ''Bizimle gel, arabanı sonra aldırtırsın.''

Gaeul hiçbir şey söylemeden kafasını sallayıp arabama yürümeye başladığında Sunoo'nun babası sinirle gülerek cama doğru yaklaştı ve ''Bu burada bitmedi.'' dedi tehlikeli bir tınıyla. ''Bunu ödeyeceksin.''

Reflections | SunSunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin