9. Bölüm: "Ne kadar çok acırsa canım, o kadar çok istiyorum seni..."

448 36 22
                                    

Sunghoon

Dört yanım alevlerle çevrili.
Ve ben, küçücük bir çemberin içinde yanmamak için savaşmaya çalışıyorum.
Boşa çırpındığımın farkındayım çünkü o alevlerin sıcağını kalbimin tam içinde hissediyorum.
Yavaş yavaş eriyorum ve buna karşı koymam imkansız.
Alevler etrafımda.
Ve ateşin kaynağı kalbimde.
Onu söndüremem.
Onu söndürmek istemiyorum.

"İsa, Yehuda'dan daha iyi dudakların var
Yatağını sıcak tutabilirim, aksi takdirde ben işe yaramazın tekiyim."

Bakışlarım yanımda uyuyan Sunoo'nun üzerindeydi.

Ateş oydu.

Onu en başından beri hissediyordum. Belki de daha küçük bir kıvılcımken onu söndürmeliydim. Ama bunu istememiştim. Ben o ateşi harlamayı ve bu yangını büyütmeyi tercih etmiştim.

Ve şimdi bir okyanus bile bu yangını söndüremezdi.

Bu aşk mıydı, bilmiyordum.

Bilmek istemiyordum.

"Belki, seni karanlıkta tutabilirim
Gittiğimi bile fark etmezsin..."

Sunoo o kadar güzeldi ki, bazen onun bu dünyadan olmadığını düşünüyordum.
Cehennemime girmiş bir melek gibiydi.
Ve henüz ne benim şeytanın ta kendisi olduğumu, ne de onun cehenneminden çıkmasına izin vermeyeceğimi bilmiyordu.

Ben, artık alevler olmadan yaşayamazdım.

Cennet, bize çok uzaktaydı.

Elimde tuttuğum telefonda çalan şarkı kesilirken gelen mesaja baktım.

Hoyeon'dandı.

Sunoo'yu uyandırmamaya dikkat ederek ona doğru eğildim ve dudaklarına ufak bir öpücük kondurdum.

Vücudum bu öpücüğün devamı için tutuşsa da gitmem gerekliydi.

Ayağa kalktım ve banyoya girdim. Hızla duş aldıktan sonra banyodan çıktım. Sunoo hala uyuyordu. Sessiz olmaya özen göstererek siyah bir pantolon ve siyah bir boğazlı kazak giydim. Üzerimde siyah deri, bomber bir ceket geçirip siyah botlarımı giydim. Boynuma gümüş zincirimi geçirdikten sonra telefonumu ve cüzdanımı alıp sessizce odadan çıktım.

Onu yalnız bırakmaktan nefret etmiştim ama Hoyeon'la buluşmam gerekiyordu.

Japonya'dan döndüğümden beri Nishimura'dan iletişim kurduğum tek kişi oydu.

Gerçi Hoyeon örgütün bir parçası değildi. Örgüt üyeleri tarafından tanınmıyordu bile.

Fakat ne de olsa o da bir Nishimura'ydı.

Asansöre bindim ve elimi ıslak saçlarıma atıp karıştırdım. Saçlarım iyice uzamıştı. Enseme doğru geliyordu.

Asansörün zemin kata indiğinde dair bilgi veren ışık yandığında aceleyle kapı açılma tuşuna bastım ve kapı açılır açılmaz kendimi dışarıya atarak otoparka yöneldim.

Anahtarları çıkarmak için elimi cebime atmıştım ki anahtarlarımı almayı unuttuğumu farkettim.

"Siktir" diye mırıldandım kendi kendime. Tekrar odaya çıkmak istemiyordum. Eğer Sunoo uyanırsa ona açıklama yapmak zorunda kalacaktım ve bunu şu an hiç istemiyordum.

Arabamı açmak için anahtara ihtiyacım yoktu. Japonya'da çok kez "anahtarsız araba kapısı açma ve kullanma" deneyimim olmuştu. Etrafa bakınırken Jay'in spor arabasını gördüm. Bunu yeni almıştı, plakasını biliyordum.

Reflections | SunSunWhere stories live. Discover now