4.Bölüm

10 1 0
                                    

''Bakıyorum da Prensesin kölesi olmayı seçmişsin,kardeşim...'' Andreas önce küçük çaplı bir şok geçirmişti sonrasında hemen cevap verdi.
''Gelmeden önce haber verseydin,karşılama töreni düzenlerdik. Olmadı şimdi.''Andreas bunu söylerken gülümsemişti.
''Görüşmememizin 100.yılı hatrına kardeşime sürpriz yapayım dedim. Ama gördüğüm tam bir hayal kırıklığı oldu. Çok değişmişsin...Eskiden beraberdik. Ama görüyorumki şimdi karşı taraflardanız. Sanırım zamanı geldiğinde dövüşmek zorunda kalacağız kardeşim. O zamana kadar sayanora.''
Bunu deyip ortadan kaybolmuştu. Andreas bana dönüp;
''İyimisin ? Sana birşey yaptı mı?''
''İyiyim. Bir şeyim yok. Birşey sorabilir miyim ? ''
''Sor.''
''O senin gerçekten kardeşin miydi?''
''Bunu bilmene gerek yok.''Bu sert çıkışması üzerine şaşırmıştım. Bende artık dayanamayıp patladım.
''Andreas,yeter artık. Ne bu tavırlar? Bir iyisin bir kötü. Bir karar ver. Karar verki bende ona göre davranayım. Neye inanıcağımı,neye güveneceğimi şaşırdım. Anlatacağım deyip geçiştirmekten başka birşey yapmadın bu zamana kadar. Bir anda gelip bana sen prensessin dedin. Sana herşeyi öğreteceğim dedin. Ama şimdide birşey bilmene gerek yok diyorsun. Okuldada tanımıyorum ayaklarına yatman. Ne bu? ''
Sinirden içimdeki herşeyi söylemiştim. Şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu.
''B-bak Anais...Her şey seni korumak iç..''
''Kendi kendimi koruyabilirim. Sana ihtiyacım yok. Ayrıca sen yokken hayatım gayet sakin ve düzgündü. Yani kısaca Sensiz daha iyiydi!. Ben eve gidiyorum.''
Döndüm arkamı ve eve doğru yürümeye başladım. Arkamdan gelmiyordu. Sanırım böylesi ikimiz içinde daha iyi.
On dakika sonra evdeydim. İçeriye girip çantamı bir köşeye fırlattım ve direk odama çıktım. Kendimi yatağa attım. Sırt üstü yatıp kolumu alnıma koydum. Şu birkaç günde ne çok şey yaşamıştım. Ve yaşadımlarım...o kadar...saçmaki. Artık rüyayla gerçeği ayırt edemiyorum. O çocuk bile gerçekten varmı yoksa ben hala uyuyorumda rüyadamıyım,çözemedim. Bu sırada aklıma cevapsız çağrı ve mesaj geldi. Telefonu açmaya karar verdim. Telefonu elime alıp açtım. 2 cevapsız çağrı ve 2 mesaj olmuştu. Cevapsız çağrılardan biri Ericadan biriside tanımadığım numaradandı.
''Şekerim sen birden neden sinirlenip gittin ben anlamadım. Sorun andreassa çocuk zaten beni seçti yani yapabileceğim birşey yok tatlım.''- Erica.
Salak bu kız ya sinirlerimi durduk yere bozmak zorundamı? Diğer mesaja geçtim.
''Nerdesin sen lanet olası? Senin peşinden gelmek zorunda değilim. Beni uğraştırma. -Andreas.'' Demek bilinmeyen numara Andreasmış.. Hıh sanki bende sana peşimden gel dedim.Mesajları silip kulaklığımı taktım. En iyi sakinleşme yöntemim ya şarkı dinlemek,yada şarkı söylemek. Ya da ikisini bir arada yapmak.
''Love me like you do la-la love ne like you do.'' Bağıra bağıra şarkı söyleyip,hoplayıp zıpladıktan sonra yorulup yatağıma uzandım. Baya yorulmuştum. Göz kapaklarım hafif hafif kapanıyordu. Bende diretmeyip kendimi karanlığa bıraktım...
Başımın ağrısıyla uyandım. Yavaş yavaş gözlerimi araladım. Odada ne olduğunu bilmediğim ağır bir koku vardı ve çok havasız gibiydi. Fazlasıylada karanlık. Bir dakika...Burası benim odam değilki. Kalkmaya çalıştığım ellerim ve ayaklarımın bağlı olduğunu farkettim. Ama bağlanan şey ip değildi. Varla yok arası kırmızı bir renk bulutu gibiydi. Etrafıma tekrardan bakındığımda her yer gri bulutlarla kaplıydı.
''Prensesimiz güzellik uykusundan uyanmış.''
Karşımda sinsice gülümseyen bir Lance gördüm. Evet bunu beklemiyordum.
''B-ben senin gittiğini sanıyordum.''
''Gittiğimi düşünmenizi istedim,planımı uygulayabilmek için. E tabi kavganızda planıma azıcık katkı sağlamış oldu.'' O sinsi gülümsemesi yine yüzündeydi. Bu çocuk cidden beni sinir etmeye başlamıştı. 

''N-Nerdeyiz biz? ''

''Hiç sormayacaksın sanmıştım.Arkamda gördüğün bu güzel manzara (gösterdiği yer karanlık ve tamamen sis bulutundan ibaret.) Gehennaya ait. Cehennemime hoşgeldin Prenses. Burada benim gibiler rahatlıkla yaşarken insanlar fazla duramaz ve nefessizlikten ölürler. Ama senin gibi yarı insanlara ne olduğunu bilmiyorum,hadi bunu görelim. Açıkçası çok merak ediyorum ve seni acı çekerken izlemek çok hoşuma gider.Ama ölmeni istiyor falanda değilim sonuçta bana lazımsın. O yüzden sana bir ipucu vereceğim. Güçlerini açığa çıkarırsan belki kurtulma şansın olabilir.''

''A-ama (öhö)ben.. Ben güçlerimin olup olmadığını bile bilmiyorum. O Andreas salağı bir gün karşıma çıkıp bana sen Prensessin dedi.Ben buna bile daha tam inanmamışken sen bana güçlerimi açığa çıkarmaktan falan bahsediyorsun. Hani nerde bu güçler? Nasıl çıkıyor?''

''Sen cidden hiçbirşey bilmiyormusun?! Benimle dalgamı geçiyorsun? Sonyayı kurtarıcak tek kişi senmisin cidden? Hah. Şaka gibi.Gelmiş burda küçük bir kızla uğraşıyorum. Ne halin varsa gör istersen geber umrumda değil.Sonuçta her halükarda sonun bu olucak.''

''(öhöh öhö) Ne dedin? Seni duyamadım.''

''Hiç birşey. Gel benimle.''Kolumdan tutup sürüklemeye başladı.

''Dur.Kolumu acıtıyorsun.Dur dedim sana!''

''ah,Bu kız.Cidden sessiz olamıyormusun.Ne gürültücü.''Beni kucağına aldı ve birden heryer karardı.

''Geldik artık gözlerini açabilirsin.''

Gözlerimi kapattığımı o zaman farketmiştim.

''Şimdi nerdeyiz lanet olası?! Seyahat edip (öhö öhö) durucakmıyız?''

''Burası senin için tamamen son durak Prenses.''

''Kim demiş son durak diye?!''

''A-Andreas?Sen n-nasıl...beni..''Şok olmuştum kavga etmiş olmamıza rağmen başımın belada olduğunu anlayıp cidden buraya gelmişmiydi.Peki ama neden?

''Ooo.Sevgili Andreas'ımız prensesimizi kurtarmaya gelmiş.Ne dramatik bir durum.''

''Evet onu kurtarmaya geldim sonuna kadar pes etmeyeceğim.Çünkü bu benim görevim.'' Doğru bu onun göreviydi.Bundan dolayı.Evet...Bundan dolayı.

''Ne bu?Birazdan Prensesimize aşkını ilan ediceğin sahnemi gelicek.Ahh!Cidden gözlerim yaşardı bak.''

''Ne saçmalıyorsun sen?!''

''Cidden beni,anılarımızı bunun içinmi bıraktın,kardeşim? Bir amacımız vardı,BERABER! Ama artık o amacı kendim gerçekleştiriyorum. Sense o amaçtan tamamen sapmış durumdasın.Noldu?Beynini falanmı yıkadılar. Sen buraya aitsin! Başka bir yere değil.Ne kadar kendini aklamaya çalışsanda eskiden yaptığın tüm şeyleri sen yaptın!Bir başkası değil. Yani o koruyucu peri yada her neyse o zırvalıkları sana işlemez.Birgün gerçek ortaya çıkıcak ve seni ordan sürgün edicekler. O zaman geri dönsen bile seni kabul etmeyeceğim.''

''Andreas...Ne gerçeği,ne diyor bu? Anlamıyorum...''

''Onun dediklerini dinleme sen,Prenses.'' 

''Yeter çok konuştunuz bende diyeceğimi dediğime göre bence artık şu ruh çıkarma kısmına geçelim.En sevdiğim bölümm.''Lance beni kolumdan tuttuğu gibi bir taht'a oturttu. Büyük ve altın sarısı bir tahttı ama eski gibiydi ve bazı yerlerinde kurumuş kan lekeleri gibi şeyler vardı.N-Ne?! K-k-kurumuş kan lekesimi?!? O sırada sırtımdan kalbime doğru birşeyin saplandığını hissettim.Nefes almak şimdi dahada zorlaşmıştı.Sanki nefes borum sıvı birşeyle dolup taşıyor gibiydi. Öksürdüğümdeyse ağzımdan kan gelmişti.

''A-An..d..''

''Ne yaptığını sanıyorsun sen?! Bırak onu seni..''

''Cık cık cık.Kötü sözler söylememelisin bu yenilenmiş iyilik meleği Andreasımıza yakışırmı hiç.''

-Andreasın ağzından-

Bu pislik benimle dalga geçiyordu.Bu sırada Anais tekrar ökşürmüştü.Durumu hiç iyiye gitmiyordu.Eğer böyle giderse...böyle giderse...

''Anais ölecek değilmi?''

''Seni pislik!!Bırak onu senin istediğin ben değilmiyim.Onu bırakırsan seninle gelirim söz veriyorum.''

''Vay vay vay centilmen erkeğimizede bakın.Ama Andreas unutmuş olamazsın değilmi? Seninle zaten amacımız Prensesin güçlerini ele geçirmek değilmiydi? 

SONYAWhere stories live. Discover now