44. Hayat Akıp Giderken

Start from the beginning
                                    

Oğulcan bu defa büsbütün arkasını döndü. "Bari sen dinle beni!" dedi Bahar'a. "Bütün arkadaşlarım, bak bütün arkadaşlarım diyorum, hepsi! Hepsi yatılı okuyor. İstanbullu olanlar bile. Ama ben abim yüzünden Moda'da yaşıyorum."

"Lan saçmalama, Moda olmasa Beyoğlu olur, ne alakası var?"

"Ya sen kapat şu Moda'daki evi, söz haftada bir geleceğim Beyoğlu'na."

"Mesele ev değil ki!" diye isyan etti Ozan. Bahar onun yüzüne dalmıştı o sıra. Gözü yoldaydı ama bütün algılarıyla Oğulcan'ı dinliyor ve kaşı gözü, yanağındaki en küçük çizgi bile Oğulcan'a karşı çıkıyordu. Her mimiği güzel olur muydu be insanın?

"Annen Oğulcan, annen! Yatılı okumanı istemiyor, nokta!"

"He okuldaki üç yüz insanın annesi istiyor da bir benimki mi istemiyor! Sen de bir el atmıyorsun bu işe. Sen yatılı kalsın desen, ikisinin de sesi soluğu kesilir."

"Lan!" dedi sonunda Ozan. Ama sesi yüksekti ve bu kez hakikaten sinirli olduğu anlaşılıyordu. Bahar'ın eli Ozan'ın omuzuna dokundu bu kez. Ozan yükselen dalgayı indirmeye gayret ederek "Ne istiyorsun da olmuyor?" diye sordu. "Evde baskı görüyormuşsun gibi davranma bana. Bir yerden sonrası şımarıklık oluyor."

Oğulcan, Ozan'a baktı uzun uzun. "Babama kızmışsın, niye acısını benden çıkarıyorsun ki?" Üçü de sessiz kaldı sonra. Bahar'ın yüzü düştü. Meral ablayla korulukta oturup sohbet ettikleri o zamandan sonra, Ozan'ı otoparkta, arabanın yanında bulmuştu. Yüzünde bin kaygı ile. Ama Meral abla, iyileştirici sesiyle ılık bir hava yaratmayı başarmıştı. Buna rağmen Ozan "Dönelim biz," dediği zaman Rafet amcayı görmeden ve kendisiyle vedalaşmadan arabaya binmiş, Oğulcan'ı yoldan almışlardı.

Bahar, Ozan'ın babasıyla tartıştığını anlamış ve asıl üzüldüğü bu olmuştu. Kaşımak istemiyordu bunu, bahsetmek de istemiyordu ama... Ozan'ın babasıyla tartışmasına sebep olmak bir yana dursun bir de Oğulcan'la Ozan'ın arasına girmişti, iyi mi?

Peş peşe derin nefesler alıp yeniden öne eğildi. Ozan'ın gözlerine baktı uzun uzun ve sonunda "Moda'ya huzurla ayak basmak haram mı bana?" diye sordu. "Olaysız giriş yapamıyor muyum?"

Aynı anda Oğulcan'a döndü. "Az önce Hürrem dedin ya, aha bak nasıl karıştırdım ortalığı gördün mü?" Oysa Oğulcan mutlu mesut şarkılar söyleyerek binmişti arabaya. İstanbul'a gitmenin mutluluğu vardı üzerinde. Ne bilsindi restoranda olanları?

"Olayın senle ne ilgisi var ki?" dedi bu kez Oğulcan. Ozan bir nefes kadar boşluk bırakmadan devam etti. "Onla bir ilgisi yok,"

"Yok tabii," dedi Bahar. "Köfte yerken abinle baban birbirine girmiş, biri demiş ki bu köftenin soğanı az, biri demiş ki hayır çok! Olan bu."

Tuhaf bir bakışın ardından "Bak işte yine benden bir şeyler saklanıyor," dedi Oğulcan. "Oysa abim olan biteni söylese, hiçbir şey sormadan onun yanında saf tutacağım. Ama mesela o bana bunu yapmaz."

"Karşılıksız oluyor o işler," dedi bu kez Ozan. Üçlü bir hava akımında her biri diğerine laf yetiştirerek ve kendi derdinin peşine düşerek İstanbul sınırlarına girdiler.

Sonunda "Başımı şişirdiniz," dedi Bahar. "Ama bu akşam dert tasa, kavga gürültü istemiyorum. Sahilde yürürüm, makarna pişiririm, sonra isteyene çay demlerim. Benim Moda günlüğüm bu kadar, başka bir derdi olan varsa konuşmadan önce el kaldırsın, yoksa takip etmekte zorlanıyorum."

Ön koltukta oturan Ozan ve Oğulcan aynı anda ardına baktı. Arka koltuğun orta yerine oturan Bahar, ardına yaslanmış ve kollarını bağlayıp çiçek olmuştu. Sonunda Oğulcan el kaldırdı ve Bahar "Ne?" dedi. "Makarnayı siz yapacaksanız, o da kabul."

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekWhere stories live. Discover now