13. Bahardan Sonra Gelen

23.8K 1.5K 2.1K
                                    




2017 – HAZİRAN


*


"Bir kere daha reddetseydin, bir daha sana mesaj atmayacaktım."

Ağzını açıp "Gerçekten nasıl yoğun olduğumu bilsen bana acırsın. Yoksa seni reddetmek her babayiğidin harcı değil," dedi adam. Daha bir şeyler diyecekti ama "Tamam tamam!" dedi Burcu. İki adım geri çekildi Ozan girsin diye. "Bana yoğunluğundan milyon kez yakındın zaten. Biliyorum. Biliyorum ama anlayış göstermek işime gelmiyor." Ozan girdi, Burcu cıvıldayan sesiyle önüne geçti adamın. Kısacık bir an birbirlerine baktılar. "Hoş geldin," derken adama uzandı kız. Arkadaş ya da sevgili gibi değildi bu öpücük. Az sonraya işaret ediyordu. Dudakları hızla dokundu birbirine.

Ozan geniş koridorda birkaç adım gerisinde kaldı kızın. Evin birkaç noktasından loş bir ışık yayılıyordu ama parlak bir aydınlıktan söz etmek mümkün değildi. İncecikti ayak bilekleri. Ayakları ve bacakları çıplaktı. Siyahlara bürünmüştü. Kısa saçları yine fönlüydü. Şıktı, fitti, çelinmeye müsait bir aklı başından alırdı. Almıştı. Ozan onu takip ederken günlerdir sıkı sıkı tutmaya çalıştığı yularını bırakmıştı. Düzkafa sahibinden boşanmış bir köpek gibi koşmaya başlamıştı içinde. Burcu'ya çarpacaktı neredeyse kudretinden. Boynunu ovaladı Ozan. Yorgundu.

Hava son günlerde öyle sıcaktı ki, mayısa sıcak dediği için kendisine kızıyor, yaklaşan temmuzdan daha çok korkuyordu. Hani yağmur bir boşansa gökten, nefes almak daha kolay olacaktı. Hem Bahar gitmişti artık, yağmur doya doya yağabilirdi. Yağsındı. Bunu dilerken, Bahar gitmeden önce yağmur yağmasın diye ettiği komik dualar geldi aklına. Yağmasındı çünkü Bahar çok korkuyordu. Çocuk gibi, bebek gibi korkuyordu. Gülümsedi bir anda. Sonra Bahar'ın yokluğunda asılı kaldı. Ne çok ağlamıştı onu havaalanına bıraktığında... Birkaç ay görüşmeyeceklerdi alt tarafı. Ama kız onca ağlayınca, kendisinin bile gözü doluvermişti. Oysa alışıktı özlemenin bir sürü çeşidine. İmkansızca özlemeyi biliyordu. Anne demekti bu. Sabırla özlemeyi biliyordu. Babaanne ve dede demekti bu. Gönül rahatlığıyla özlemek vardı bir de. Baba ve Oğulcan, hatta Meral ablaydı bu. Aileydi. Bahar giderken ve onsuz bir eve döndükten sonra tattığı boşluk hissi... İşte bu özlemenin hangi türlüsüydü, henüz bilmiyordu. Yaz tatiline giden İbo'yu özlemek gibi olmalıydı. Yalnız İbo Aydın'a giderken ağlamıyor, kendisini de ağlatmıyordu. Aklı karıştı.

Bahar gideli üç gün olmuştu. Uyku kalitesi de pek iyi değildi bu üç günde. Hem sıcak hem kaygı yatakta rahat vermiyordu adama. Ucundan kıyısından geçebildiği bir staj haftasının ardından küçük bir nefesti buraya gelişi. Aslında gelmeyecekti ama Bahar'ın bıraktığı boşluk tuhaf gelmişti ona.

Bahar şenlikleriyle dolan mayıs ayı boyunca Bahar'ın gece geç gelmeleri, fazla neşeli halleri, katıldığı konserler, onları allı ballı anlatışı, tam dışarı çıkmak üzereyken vazgeçip Ozan'la teras keyfi yaptığı akşamları, Bahar'ın doğum günü, günler süren kutlamaları, kalabalıkları, baş başalıkları...

"Yalnız o sevdiğin şaraptan bulamadım. Acaba bu performansına ne kadar etki eder?" Gülerek ardına baktı kız. Bir kapının eşiğindeydi.

Dudaklarını buruşturdu Ozan. "Neyse ki şarabımı içip de gelmişim..." Öyle ya gece yarısını gösteriyordu saat. Burcu'nun mesajı geç saatte gelmemişti de teklifi kabul edesi bir anda gelmişti. Bahar'la yarım saat kadar telefonda konuşup onun uykusu geldikten sonra ve Bahar'sız bir terasta canı sıkıldığı zaman... İşte o zaman kalkıp gelmişti bu eve.

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekWhere stories live. Discover now