21.Bölüm: Sinir

En başından başla
                                    

Çok az düşündüm ve anılarımda bu adama yer olmadığından emin oldum.
"Sanmıyorum. Neden, birine mi benzettiniz?"

"Sen diye hitap et lütfen. Samimi bir yer burası şirket değil yani. Resmiyete gerek yok."

Davranışları samimiydi ama sonuçta tanımadığım biriydi. Ayrıca canavardan ötürü erkeklerden tiksindiğim için hiçbirine iyi bakamıyorum. Bu yüzden Barkın ile aramızdaki sınırı belli etmem lazımdı.

"Konuşma samimiyetimi, ortamdan çok kişiyle olan münasebetim etkiliyor. Bu nedenle siz diye hitap etmem daha uygun."

Sanki başka bir dilde konuşmuşum gibi anlamaz gözlerle bana baktı. Daha sonra kafasını olumlu biçimde salladı ve kapıyı göstererek konuşmaya başladı.

"Anladım. Ben içeriyi bir kontrol edeyim. Müşterileri falan."

Benim onaylar şekilde kafa sallamamla beraber asık suratıyla odadan çıktı. Afallamasına fazla şaşırmadım ama kaçar tavrı hoşuma gitmemişti.

'Aman sonuçta Çakır'la bile samimi değilken arkadaşıyla neden muhabbetim olsun.' diyip kendimi telkin ettim.

Çakır işini bitirip geldikten sonra Samet adındaki diğer çalışanını benimle tanıştırmıştı. Yaklaşık 26-27 yaşlarında, kara saçlı, kara gözlü, kirli sakallı, bir kolu dövmeyle kaplı biriydi. Barkın'la olduğu gibi hatta ondan daha samimi duruyorlardı Çakır'la. Ortamın abisi gibiydi Samet.

Müşterisi olduğu için kısa bir merhaba, memnun oldumla kesmiştik konuşmayı. Daha sonra Çakır bana dövme figürlerinin olduğu bir defteri gösterdi. Bir süre modeller hakkında tartıştık. Çalan telefon konuşmamızı böldü. Çakır döndü ve telefonunu masanın köşesinden alıp, açtı.

"Alo, abi."
"..."
"Evet, benimle."
"..."
"Yanımda zaten."
"..."
Telefonu kulağından uzaklaştırıp ekrana baktı. Büyük ihtimal saati kontrol ediyordu.

"Oha o kadar olmuş mu ya?"
"..."
"Tamam abi geçeriz birazdan."
"..."
"Korumaları da aldım tabii. Salak mı sandın sen beni."
"..."
"Abii, ayıp oluyor ama!"
"..."
"Tamam tamam. Carlama hemen. Veriyorum."

Gözlerini gözlerimle birleştirdi ve telefonu uzattı.
"Vuslat abim. Seninle konuşmak istiyormuş."
Kafamı sallayıp elinden telefonu aldım.
- Efendim.
+ Alo, güzelim. Nasılsın?
- İyiyim, sen.
+ Eve geldiğimde seni burada görseydim daha iyi olacaktım.
- Kenan Bey'e haber vermiştik.
+ Ne mutlu babama o zaman. Beni arayıp haber veren olmuyor.
- Vermemiz mi lazımdı?
Kısa bir süre duraksadı. Ona olan soğukluğuma alışmak için her ters cevabımda aynı sessizliği tanırdı kendine.

+ Tabii değil. Sadece verseydin mutlu olurdum demek istedim.
- Anladım.
+ Tamam o zaman. Evde bekliyorum ben gelmenizi.
- Peki.
Konuşmanın bittiğini anladığım için bekletmeden telefonu kapattım ve Çakır'a uzattım. Daha sonra çok beklemeden eve doğru yola çıktık.

Eve geldiğimizde hava kararmıştı bile. Çakır'ın mekânda zaman sandığımdan da hızlı geçmişti. İçeri girdiğimizde tüm ev halkı evdeydi. Kapının sesini duyan herkes girişe toplanmıştı. Onlar bize hoş geldiğimizi söyleyip günümüz hakkında soru sorarken, biz ceketkerimizi çıkartmış salona yürüyorduk.

Bunu dile getirip beni bunaltmamaya çalışsalar da benim için oldukça endişelendiklerini belli ediyorlardı. Herkes bizimle salona ilerlerken sırasıyla önce bende sonra Çakır'da gözlerini gezdirip hasar kontrolü yapıyorlardı. Bu garip görüntü karşısında dayanamayıp konuşmaya başladım.

"Korkmayın hâlâ sağlamız."
Bu sefer herkesin bakışlarının odak noktası ben olmuştum. Bu oldukça rahatsız ediciydi.
"Bakmayın öyle. Geldiğimizden beri süzüp duruyorsunuz. Bir şeyimiz yok, sakat değiliz, şimdilik."

LİYUZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin