Park (Bölüm 5)

13 3 0
                                    


Sabah gözlerimi açtığımda bile dün gecenin mutluluğuylaydım. Yüzümde ki koca gülümseme hiç silinmeden yataktan dans ederek kalkmıştım. 'Sakin ol Nefes'cim. Sadece bir çorba içtiniz.' iç sesimin acımasız cümlelerini duymazdan gelmeye çalışsam da dayanamıyordum. Aynanın önüne geçtim ve yeniden kocaman bir gülücük koydum yüzüme 'Bugün çorba olur yarin bir kahve sonrasında ne olur be gülüm' kendi kendime cevap vermiştim. Ardından dolabımın kapağını açtım. Mor sırt detaylı, uzun kollu bir crop ve siyah yüksek bel bir jeansa karar kılmıştım. Kendimi mutlu hissettiğim için bunu kıyafetlerime yansıtmak istiyordum. Kelebek detaylı bir bel zinciri de yaktıktan sonra aynadaki kendime bir öpücük gönderdim. 'Çok güzel oldun bebeğim' arada bir gelirdi kendimi övme perilerim. Saçlarımı hızlıca düzleştirdikten sonra odadan dans ederek çıktım. "Kimseyi görmedim ben.." evin içinde son ses bağırarak şarkı söylüyordum.

"Unni, bizim kızın başına saksı düşmüş galiba" Soo Unni ekmek kızartma makinesinin önünde şaşkınlıkla beni izliyordu. O sırada banyodan çıkmakta olan Jae unninin gözleri parlıyordu. "Nefes bu ne güzellik hanımefendi? Gözlerimizi alamıyoruz" yüzümdeki gülümseme büyürken yanına gittiğim Soo unnin yanağından makas alır gibi yaptım. "Bugün neşeliyim" dedim ardından şarkımın devamını getirerek lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra makyajımı yaparak hazırlanma sürecini bitirmiştim.

Evde gastronomi okuyan birinin olmasının şanslılığı ile yeni tatlar adı altında sürekli yemek saatlerimizi ayarlayan ve neredeyse her seferinde önümüze mükemmel yemekler çıkarıyordu Soo Unni. Bugün ise kendi yaptığı portakal reçeli ve kendi yaptığı ekmeği önümüze sunmuştu. Her ne kadar kahvaltımız çok zengin içerikli olmasa dahi Soo unninin yemekleri bizi tok tutuyordu.

Kahvaltımı yaptıktan sonra siyah küçük bir çanta ile kombinimi tamamlamıştım. Kahverengi montumu giyip evdekilere öpücük atarak dış kapıyı açtım. Notlarını giymeye çalışırken karşı daireden ses gelmişti. Kafamı hızla kaldırdım ve Tae'ye baktım. Başıyla selam verdi ve "Günaydın" dedi çok yüksek olmayan ses tonuyla. "Günaydın" karşılık verdiğimde notlarımı giymeyi bitirmiştim. "Bugün neşelisin" dediğinde daha da mutlu olmuştum. Dikkatliydi hem de çok "Evet" dedim ve gülümsedim. İç sesim 'Evet, senin sayende' diye bağırsa da sadece "Uykumu iyi aldım" demekle yetindim.

"Sen nasıl oldun?" Dediğimde yürümeye başlamıştı. "İyiyim. Çorban işe yaradı" dediğinde koşarak ona yetişmiştim. "Afiyet olsun" dedim.

"Efes, Tae?" Çıkış kapısına tam varmıştık ki ajussi bizi durdurmuştu. Elindeki kağıdı her zaman ki gibi sallıyordu. "Napıyorsunuz?" Dedi yavaş adımlarla bize yaklaştığında "İşe gidiyorum ajussi" oldukça saygılı bir şekilde konuşmuştu Tae-Hwang, ajussi başıyla onay verdikten sonra bana doğru döndü "peki ya sen?" Ajussinin yoğun ilgi ve alakası beni her seferinde daha fazla şaşırtsa da ben de saygılı bir ifadeyle cevap verdim. "Okula gidiyorum" dediğimde başını tekrar salladı "Ee gitsenize ne duruyorsunuz böyle? Gidin gidin hadi" ajussi eliyle bize gidin işareti yaparak sanki onu orada zorla biz tutuyormuşuz gibi aceleyle bizi kovmuştu.

Kısa bir süre sonra "Görüşürüz" dediğinde kafamı kaldırdım. Yol çok çabuk bitmişti. 5 dakikadan daha kısa olan bu yol bugün birazcık uzun olsaydı diye içimden geçirmiştim ancak sadece "görüşürüz" diyebildim.  Otobüse bindim ve cam kenarında boş olan yere oturdum. Kulaklığını takıp kendime şarkı açtım ve şarkıyı mırıldanmaya başlyarak dışarıyı seyretmeye başlamıştım. Telefonuma gelen bildirim sesiyle başımı telefonuma çevirdim.

1 yeni mesaj

Bildirimin üstüne bastım ve açılması için bekledim. Büyük harflerle yazılan DİLARA BORAN biran için beni dünyayla koparmıştı. Derin bir nefes aldım ve kilitlendiğim dünyadan kendimi çekerek mesajın üstüne bastım.

DİLARA BORAN:

Bugün seni saat 5'te arayacağım. Hazır ol.

Bütün enerjim, neşem geri gitmişti. Vücudundan bütün kan çekilmiş gibi hissediyordum. Gözlerim dolmaya başlamıştı. 'Sakin ol Nefes. Bir şey yok. Sakin ol' kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Sağ ayağım istemsizce titremeye başlarken. Kendime olan sevgi perilerim yerine kendime olan nefretimin perileri gelmişti. "Daha kendine bile hakim olamıyorken nasıl bir psikolog olacaksın? Önce kendini hallet!" Acımasızdı. Çok acımasızdı.

Sınıfa girdiğimde yine önüme bakmıyordum. Başım eğik bir şekilde girmiştim. "Nefes!" Robert'ın sesi geldiğinde başımı kaldırdım ve o tarafa doğru baktım. İçine dün dahil olduğum arkadaş grubum bana el sallıyordu. Onların yanına doğru gittim. "Yanım boş istersen oturabilirsin" Dong-Woo'nun işaret ettiği yere çantamı koydum ve sohbete dahil olmak için bütün ilgimi onlara verdim. "Gidip kahve içelim mi?" Sofia'nın sorusunu dördümüz de onaylamıştık dersin başlamasına daha yarım saat vardı. Bu yüzden rahattık.

"Es!" Yanımda fısıldayan Dong-Woo'ya baktım ve tek kaşımı havaya kaldırdım. "Es?" Dedim onun gibi fısıldayarak. "Nefes'in kısaltılmış hali" dediğinde güldüm. Ardından devam etti "İyi misin?" Dedi bu sefer. Bir anlık bir durgunluk yaşasam da hemen kendimi toparlayabilmiştim. "Evet, neden?" Dedim "Bilmiyorum. Moralin bozuk gibi" dediğinde hemen önümüzde yürüyen Areum arkasını döndü "kendi aranızda fısıldaşmayın lütfen gençler." Dediğinde gülümsedim ve cevap verebilecek bir şey bulamadığım için sustum. 

"Okul çıkışı bir şeyler yapalım mı?" Dong-Woo'nun sorusunu üçü onaylamıştı. "Üzgünüm evde biraz işlerim var" dedim ve sınıfa girdim. Dong-Woo cevap veremeden hoca sınıfa girmişti bile.

Neredeyse bütün günümü endişeyle geçirmiştim. Bana ne diyeceğini deli gibi merak ediyordum ama aynı zamanda da çok korkuyordum. Derslerim bitmiş otobüse binmiştim. Zaman aşırı hızlı ve ızdıraplı geçmişti. Sonunda otobüsten indiğimde eve gitmek istememiştim. Otobüs durağının orada durup etrafına baktım. Yol oldukça kalabalıktı. Birkaç liseli öğrenci gülerek yürüyordu. Teyzeler amcalar yavaş yavaş yürüyordu. İşten çıktıkları belli olan kişilerde yorgun oldukları belli olan yüz ifadeleriyle evlerine varmaya çalışıyor gibiydiler. Derin bir nefes aldım ve haritayı açarak en yakınımda ki parkı araştırmaya başladım. Haritanın gösterdiği kadarıyla bizim eve oldukça yakın olan bir park vardı.

Park çok büyük değildi ve oldukça sakindi. Sağ ve sol tarafında büyük ihtimalle yazın yeşillik olduğu belli olan yerde oturma alanları vardı. Ortalarında ve en arkada olan bir çocuk oyun alanı vardı. Sol tarafın parka yakın olan tarafında ise spor aletleri duruyordu. Parkın sağ tarafının diğer tarafında ise kaykay ve paten yapılabilecek bir alan vardı ve bütün parkı dolaşabilecek bir bisiklet alanı vardı. Çocuk oyun alanına doğru yürüdüm. Bir banka oturdum. Bu bankın hemen arkasında oldukça büyük bir ağaç vardı. Park huzur dolu görünse de içimdeki alev ona hayranlıkla bakmamı engelliyordu. Gerginliğin giderek arttığında saat sonunda 5 olmuştu. Nefesimi tuttum ve gözlerimi kapattım. Alışık olduğum için kaç saniyede arayabileceğini bile biliyordum.

Ve sonunda telefonumdan sesler yükselmeye başladığında elim titremeye başlamıştı.

DİLARA BORAN yazısına baktım. Kendimi kontrol etmeye çalışırken telefondaki yeşil tuşa bastım ve kulağıma götürdüm.

"Alo?"

Selam arkadaşlar. Haftada birden fazla bölüm atmaya karar verdim. Şuan için tahminimce iki bölüm atacağım. Salı ve Cuma günleri. Bir değişiklik olursa size tekrar bildireceğim. Sağlıcakla ve mutlulukla kalın.

BİR KORE MASALIWhere stories live. Discover now