BÖLÜM 3

199 7 89
                                    

Kalbimi sararken bütün çocukluk heyecanları,

Ruhumu sarsıyordu hayatın akıl almaz heyelanları...

1995

Ahsen/

Küçük kız o gün erkenden fırladı yatağından. Yanında uyuyan kardeşinin üzerine örttü yorganın ucunu. Sonra kalbini kocaman bir sevinç ve heyecan kapladı. Okula başlıyordu bugün. İçi içine sığmıyordu. O da abileri gibi okula gidecekti. Büyümüştü artık değil mi?

Kardeşi de uyanınca neşe içinde kahvaltısını yapıp annesine okulla ilgili bir sürü soru sormaya başlamıştı bile. Yerinde duramıyordu içi kıpır kıpırdı. Annesi her fırsatta ona okulda uslu durmasını, yaramazlık yapmamasını tembihliyordu. Abileri sabahçı o öğlenciydi o sene. Onu okula annesi götürecekti. Bir sene sabahçı bir sene öğlenci olacaktı artık. Saat yaklaşınca annesi mavi önlüğünü giydirmişti ona altına aldığı siyah külotlu çorapla birlikte. Yakasını kendisi yapmıştı elişi çok güzel bir motifti. Hazır yaka almak istememiş onun için dualarla ve hayallerle örmüştü bu yakayı. Güzelce taktı ve düzeltti yakasını annesi. Yaramaz kızı büyümüş artık okula başlamıştı. Kadın da mutluydu. Hem mahalle de artık rahat bir nefes alır diye düşünüyordu. Ne de olsa akşam dönecekti okuldan. Artık kalçasının altına uzanan saçlarını ıslattığı tarakla taradı annesi. Sevmiyordu kız annesinin saçlarını taramasını. Çok canını yakıyordu. Yüzünü buruşturup kafasını oraya buraya çeviriyordu acı ile. Annesi çok kızıp kafasını sertçe düzeltiyor "böyle dur" diyordu her seferinde. Kız korkuyla bir süre duruyordu ama canı yanınca yine kurtulmak için uğraşıyordu. Annesi saçlarını başının ortasında çok güzel bir topuz yapmıştı. Kız topuz saçları da sevmiyordu. Kancalı toka ile bağlamıştı saçlarını çok sıkmıştı saçlarının dipleri acıyordu. Onun gür ve kendi kadar asi saçları ile başka türlü başa çıkılmazdı zaten. Toka tutmuyordu saçları. Kız saçlarını babasının taramasını tercih ederdi. Hem canı yanmazdı hem babasının ellerini saçlarında hissetmeyi severdi. Babası basit ecük bücük bir örgü bile yapsa beğenirdi. Öyle aşıktı babasına. Büyüyünce onunla evlenecekti hem. Aynanın karşısına geçip annesinin özenle yaptığı topuza baktı. Bir de kelebek şeklinde tokalar takmıştı kafasına. Yüzünü buruşturdu bir süre. Kafasında bu kocaman şeyle mi okula gidecekti? Memnuniyetsiz suratıyla döndü kadına. Kadın kızına topuzu çok yakıştırıyordu minik yuvarlak yüzü çok tatlı oluyordu topuzla. O da heyecanla baktı kızının yüzüne "ee, beğendin mi?" Kız biraz daha baktı kendisine. Olmamıştı işte istemiyordu. "Olmamış aç. Kafam acıyor" dedi huysuz huysuz. Kadın kaşlarını çattı. O kadar uğraşmıştı, bacaksızın verdiği tepkiye bak diye düşündü. "Açamayız geç kalırsın. Beğen ya da beğenme böyle gideceksin." Kardeşini hazırladı sonra kendisi hazırlandı. Kızının çantasını omuzuna astı beslenmesini kızın koluna takıp suluğun ipini kafasından geçirdi. Oğlunun da elini tutup birlikte okul yoluna düştüler. Annesi ona sürekli yola dikkat etmesini hep kenardan yürümesini tembih edip duruyordu. Yolu öğretmeye çalışıyordu. Kızsa heyecanla ona başka başka şeyler soruyordu. Sonunda gitmeyi dört gözle beklediği herkesin gittiği okula gidecekti. Baktı ki annesinden fayda yok öğrendiği okul şarkısını neşe ile söylemeye başladı "Daha dün annemizin kollarında yaşarken..." Yol çok uzun gelmişti kıza. Bir türlü bitmek bilmemişti. Nereden nereye döneceğini de hiç anlamamıştı zaten. Okul aslında evlerine on beş dakika yürüme mesafesindeydi ama ona bitmemişti bu yol. Kapının önüne geldiklerine bir sürü çocukla karşılaştı birden. Gözlerine inanamıyordu. Bir sürü çocuk bir sürü arkadaş demekti. Neşe ile zıpladı olduğu yerde. Bir sürü anne de vardı. Çocuklardan bazıları ağlıyordu bazıları annelerinin eteklerine yapışmıştı. Neden böyle yapıyorlardı? Onun bütün tanıdıkları okula gidiyordu. Şaşkın şaşkın baktı kız onlara. Sonra birinci sınıflar, sınıf numaralarına göre sıra sıra dizildi. O 'D' sınıfındaydı. En ön sağ taraftaydı sınıfı. Küçükten büyüğe arka arkaya nizami bir şekilde dizilmişti öğrenciler. Annesi onu sırasına soktu sonra okulun yanında ki yerini aldı. Merdivenlerin en başına bir adam çıktı elinde ki şeyle konuşmaya başladı. Sesi çok fazla çıkıyordu herkes duyuyordu onu. Kız bir an yanına fırlayıp elinde ki şeyi kapıp 'daha dün annemizin' şarkısını söylemek istedi herkese. Sonra annesinin onu herkesin içinde bir güzel döveceği düşüncesi aklına gelince bunun iyi bir fikir olmadığını söyledi kendisine. Adam büyükler küçükler falan birşeylerle ilgili konuşuyordu orada, kız sıkılmıştı bu konuşmadan. Etrafında ki bir sürü çocuğa, okula, adamın solunda kocaman beyaz taşın üzerinde duran demir kafaya baktı. Kafa ona bakıyormuş gibi hissedince korkup gözlerini uzun direğin ortasında dalgalanan bayrağa çevirdi. Gidip bayrağı alsa kızarlar mıydı acaba? Kırmızı bayrağı çok seviyordu. Kendini tuttu gözlerini bu sefer büyük bir sürü penceresi olan binaya dikti. Sapanı yanında olsa bütün camlarında bir deneme yapardı. Annesi sapanını getirmesine izin vermemişti. Bir an önce içeriye girmek istiyordu orada ne vardı acaba? Onu neler bekliyordu. Adam yanında ki teybin tuşuna basıp mikrofonu önüne bıraktı. Büyükçe bir çocuk direkte sallanan bayrağı yukarıya çekmeye diğerleri çalan istiklal marşına eşlik etmeye başladı. Ahsen çok sevdi bu şarkıyı o da söylemek istiyordu ama bu şarkıyı bilmiyordu. Herkes donmuş gibi dururken o sağa sola sallanarak eşlik etti bu şarkıya. Şarkı bitince en arkada ki öğrencilerden içeriye almaya başladılar.
Artık sadece kendi gibi küçük çocuklar kalmıştı onlarda velileri ile sırayla içeriye girmeye başlamıştı. Annesi yanına gelip elini tuttu birlikte merdivenlerden çıktılar. Sınıfının önünde annesi ona 'D' harfini gösterdi. Tanıyordu zaten bu harfi, "Burası senin sınıfın" dedi içeriye girerken. İçeride bir sürü çocuk vardı ve çoğu annelerine yapışmış ağlayıp duruyorlardı. Kız hepsine bir göz attı sonra annesine yapışmış ağlayan en orta sırada oturan kızın yanına oturdu. Kadın kızını dışarıda olacağına ikna etmeye çalışıyor kız bir türlü bırakmıyordu. Ahsen annesine şaşkınlıkla baktı. Sevinç kızının verdiği tepkiyi anlamlandıramıyordu o niye ağlamıyordu ki? Gerçi onun kızı pek ağlamazdı, dayak yese bile. "Ben gideyim mi?" dedi tepkisini ölçmek için. Kız yanında ağlayan sümüklü kıza bir kere daha baktı sonra "git" dedi. Yanında ki kız ona bakıp şaşırdı önce, ağlaması biraz azalmıştı. Annesi gülümsedi kızıyla gurur duymuştu o anda Sevinç. Okulu sevecekti belli ki. "O zaman dışarı da bekliyorum seni" Ahsen hemen itiraz etti. "Yok eve git sen. Akşam gelirsin." Kadın şaşırdı, diğer kızın annesi onu örnek gösterdi kendi kızına. Kız da uzaylı görmüş gibi baktı bu kıza. Sevinç Ahsen'in ilk defa örnek gösterilmesinin gururunu yaşıyordu içten içe. Eğildi kızının kafasının üzerine bir öpücük kondurdu. "Akıllı kızım benim." Ahsen oyun oynamak istiyordu. Çok çocuk vardı hepsiyle doya doya oynamak istiyordu. Annesi onun oyunlarına karışsın, oyunun ortasında kardeşinin yanına çağırsın yada kızıp onu dövsün istemiyordu. Gitmesi lazımdı işte bu yüzden. Ciddi ciddi dikti gözlerini annesine bir kere daha "gitsene, hadi git!" dedi. Kadın kızın yanaklarını öptü kardeşini kucakladı. Akşam almaya söz vererek ayrıldı. Oh be, dedi içinden Ahsen. Kurtulmuştu gitmişti. Sonra yanında hem ağlayan hem sümükleri akan hemde ona uzaylı görmüş gibi bakan keçi kulaklı kıza baktı. "Ne ağlıyorsun sen yoksa okulu sevmiyor musun?" Kız burnunu annesinin uzattığı peçeteye sildi. Yaşlı gözleriyle süzdü onu, "seviyorum." Ahsen iyice şaşırdı niye ağlıyordu o zaman? " E, niye ağlıyorsun?" kızda şimdi ona şaşırmıştı. Bu kadar kalabalığın içinde korkuyordu o. Annesi yanında olursa kimse ona birşey yapamazdı. Güveneceği birisini istiyordu yanında. Ahsen'se tam tersine bu kalabalık ona hiç birşey yapamaz anca yerse dayağı annesinden yer diye düşündüğü için göndermişti onu. Kız annesine bakmış sonra tekrar Ahsen'e dönmüştü. "Annem gitmesin" dedi hıçkırarak. Ahsen muzur gözlerini bu süt kadar beyaz kızın kara annesine dikti. Bu kadın bu kızın annesi nasıl olabilirdi? "Bu kara kadın gerçekten mi annen?" Kız ona kaşlarını çattı kafasını salladı. Annesi ise güldü bu sevimli kıza. Çok bıcır birşeydi belli. Ahsen biraz korktu yine de, ondan sonra kızın kulağına eğildi "Anneni gönder, yaramazlık yapalım... Bizi görüp kızamazlar böylece." Kız önce bu kızı bir süzdü. Bu kıza güvenip güvenemeyeceğini tartıyordu kendi içinde. Beğenmişti bu kızı hiç ağlamamıştı. Demek ki güçlü bir kızdı. Hem ayrıca yaramazlıkta çok cazip bir teklifti. Sonra burnunu bir kere daha sildi. Bir kıza bir de annesine baktı. Sonra kendine gülen kıza güldü. Tekrar annesine döndü "tamam git!" dedi. Annesi tıpkı Ahsen'in annesi gibi dışarıdayım dedi kıza ama kızı da bu küçük kız gibi eve gitmesini söylüyordu ona. Şaşırdı, bu gözlerinden zeka ve yaramazlık fışkıran çocuk ne ile kandırmıştı acaba kızını? O çikolatalar şekerler oyuncaklar teklif etmişti olmamıştı. "Emin misin?" kız başını salladı ona ve annesi onu öpüp çıkarken yanında ki kız Ahsen'e döndü, "Ben Tülin, senin adın ne?" Ahsen neşe ile gülümsedi.
Ahsen sıranın üzerine çıkmış sınıfa Serdar Ortaç'ın 'Karabiberim' adlı şarkısını söylüyor, Tülin'de ona alkışla eşlik ediyordu. Bir an sonra sınıfta ki uğultu kesildi Tülin ellerini indirdi. Ahsen'in sesi okulun her yerinde yankılanıyordu resmen. Öğretmen içeriye girmişti hiç bozuntuya vermedi durumu. Küçük kızın şarkısını bitirmesini bekledi. Kız sonunda susunca alkışlamaya başladı onu. Ahsen'in sırtı kapıya dönüktü. Görmemişti içeriye gireni, alkış sesine doğru döndü sırada. Yaşlı tonton amca ona gülümseyerek bakıyordu. O da ona gülümsedi. Hemen gülerdi zaten Ahsen çok sıcak kanlı bir çocuktu. Tülin çekinerek bakıyordu bu adama. Ahsen merakla sordu "sen de mi okumaya geldin?" Adam sevimli kızı bir an inceledi çok akıllı birşeydi belli ki yılların tecrübesi gözünden tanırdı öğrenciyi. "Evet ben de okumaya geldim" dedi kıza biraz da eğlenerek. Kız baştan ayağa süzmüştü onu önce sonra gözleri beyaz saçlarına takıldı aldırmadı ama o üzerinde ki kıyafete takılmıştı, "annen önlük alamadı mı sana?" adam iyice eğlenir olmuştu. Herkes susmuş bu konuşuyordu. Nasılda sevimli bir kızdı. "Yok parası yoktu alamadı." Kızın gözleri biraz üzüntülü oldu o böyle diyince. Üzerinde ki gri takım elbiseye dikkatle baktı sonra tekrar konuştu "olsun üzülme öğretmene söyleriz paran yokmuş diye. Kızmaz korkma. Öğretmenler kızmazmış öyle dedi benim annem. Hem annem de benim önlüğümü alabilmek için halamdan para aldı biliyor musun? Benim ki de alamayacaktı yoksa..." öğretmen daha dikkatle baktı bu kızın üzerinde ki kendisine birazda bol gelen mavi önlüğüne neredeyse ayak bileğine yakındı önlüğü demek kadıncağız uzun yıllar giyebilsin diye almıştı bunu minik kızına. Ahsen'in de yüzü gölgelenmişti. O an acaba önlük alamadığı için okula gelemeyen çocuklar var mı diye düşünüyordu. Sonra karşısında ki adama merakla sordu bunu "önlüksüz okula almazlar mı amca?" Adam kızın aklını okumuş gibi baktı ona "almazlar ya!" Ahsen iyice üzülmüştü biraz da kızmıştı bu işe, şimdi bu amca annesi önlük alamadı diye okula gelemeyecekti yani öyle mi? "Ne kadar kötü birşeymiş o. Ben okumak çok istiyorum halam anneme para vermeseydi almayacaklar mıydı beni buraya önlüğüm yok diye?" Akıllı değil zehirdi bu kız gerçekten. Hemen sevmişti öğretmen onu. "Almazlardı tabii ne yapardın o zaman?" Ahsen düşündü ne yapardı o zaman? Ağlardı... Ağlayamazdı annesi kızardı. Gözleri doldu yine de. Sonra aklına bir fikir geldi "halam" dedi sakince. Öğretmen bekliyordu halasından parayı kendisi isteyecekti bu kız. Ahsen'i tanımıyordu gururluydu o kimseden birşey almaz istemezdi. Hele para. "Halam abilerimin önlüklerini ipe asıyor bazı günler. Onları alır kendime önlük yapardım" dedi neşeyle. Öğretmen bir kahkaha attı bu kıza. Bak sen şu işe, dedi. İlk dersini verecekti bu ufağa hemen "izinsiz birilerinin eşyalarını almak çok yanlış birşeydir. Abilerin okula gelemezdi o zaman." Ahsen bir an düşündü yine, doğru demişti tonton amca. Kuzenleri okula gelemezdi. Ne yapardı peki o zaman? Biraz buruldu. Sonra aklına başka birşey geldi "Ben okula gelirdim. Öğretmenim ben okumak istiyorum derdim. Önlüğüm yok derdim. Öğretmen de zaten okumayı bildiğimi görünce beni okula alırdı." Adam şaşırdı "Biliyor musun sen okumayı?" Kız gururla konuştu bu sefer "elbette, saymayı da biliyorum." Heyecanla sordu adam "kaça kadar? Bana da öğret." Kız çok sevinmişti öğrenmeyi nasıl seviyorsa öğretmeyi de öyle seviyordu o. Gerçi annesi Serter'e birşeyler öğretmek istediği zaman ona kızıyordu kendine uydurma çocuğu diyordu. Heyecanla konuştu, "Bine kadar biliyorum. Hem İngilizce de biliyorum." Adam bu yaşta bir çocuğun bine kadar saymasının normal olmadığını çocuğun onunla dalga geçtiğini düşündü. Ama yanılıyordu Ahsen bine kadar saymayı o yaşta pratik zekası ile öğrenmişti. Zaten sayılar sıralı gidiyordu başlarına yüze kadar saymayı öğrendikten sonra sıralı giden sayıları yüzlerin başına iki, üç olarak rakamları ekleyince sayıların arttığını fark etmiş kolayca ezberlemişti. Öğretmen İngilizce bilmiyordu ama bu çocuğun bildiği kelimeleri bileceğinden de şüphesi yoktu "Öyle mi? Ne biliyorsun İngilizce?" Ahsen düşündü "Pap ar yu," dedi Emir abisinden öğrenmişti bunu. Adamın gülümsemesi iyice yayıldı sonra kızın yanağını okşayıp elini kulağının arkasına götürdü. Oradan bir bozuk para çıkarıp avucuna koydu. Kız heyecanla bakmıştı. Nasıl yapmıştı bunu? Tam soracaktı ki ton ton amca tahtanın önüne geçti yazdı 'Mustafa Dikmen-Öğretmen'. Normalde böyle birşey yapmazdı ama kızın ciddiyetini test etmek istiyordu. Ahsen yazıyı okudu sonra biraz utanarak baktı adama. Hemen sıradan indi oturdu. Adam anlamıştı kız doğru söylüyordu, gerçekten okuma biliyordu bu kız. Biraz çekindi küçük kız "özür dilerim öğretmenim." Adam yine gülümsedi ona. Çok sevmişti onu...

KAHR-I AŞK (+18)Onde histórias criam vida. Descubra agora