5. Bölüm

896 40 15
                                    

Merhabalar efendim uzun süre sonra hele şükür gelebildim.. öncelikle bu kadar geç bölüm attığım için ayrı özür diliyor yanlışlarım olduysa da ayrı özür diliyorum ❤️

Gel gelelim niye bu kadar geç bölüm atıyorum. Vallahi şu musibetler peşimi bırakmıyor bir hastalık bitse diğeri başlıyor şimdi de kulak ve diş ağrısı çekmek zorundayım 🥺

Her neyse daha fazla sizi tutmayayım. Daha fazla uzatmadan iyi okumalar diyor burayı terk ediyorum.❤️❤️



Franco'nun gidişinin ardından birkaç dakika geçmişti. Gelip benimle konuştuğu için mutlu olsam da, içimde nedensiz bir huzursuzluk vardı. Belki de sebebi Ertuğrul Ağa idi..

Franco gerçekten de çok mütevazı ve kibar bir adamdı. Mafya demeye bin şahit istiyordu. O kadar nazikti ki...

O her şeyiyle bambaska biriydi...

"Ben de seni arıyordum." Dedi, Ertuğrul Ağa'nın arkamdan gelen tok sesi. Derin bir nefes aldım.

"Teras çok güzel." Diye, mırıldandım soğuk bir şekilde. Ertuğrul Ağa birkaç hızlı adımda yanıma geldi. Ağır bir şekilde tam yanıma oturdu.

Birkaç dakika önce Franco Castelli'nin oturduğu yere oturdu..

"Üşüyeceksin." Dedi. Omuz silktim. "Hayır aksine çok huzur verici." Dedim.

Omzumdan tuttuğu gibi beni kendine çekti. Sıkıca sarıldı. Beni sıcak göğsüne bastırdı. Tenim soğuk olabilirdi lâkin ben üşümüyordum.

"Karnının ağrısı geçti mi bari?" Diye, sordu alayla. Sıkıntılı bir şekilde alt dudağımı ısırdım.

"Geçmiyor.." diye, mırıldandım aklıma Franco'nun mavinin en güzel tonu olan gözlerini getirerek..

"Geçer." Dedi, tok sesiyle.

Aslında kötü birisi değildi. Sadece fazlaca takıntılıydı. Yani kısacası klasik Türk erkeğiydi işte. Gerçi erkekler Türk yabancı fark etmeksizin neredeyse birbirine benziyorlardı. Lâkin bir çoğu da bu kategoriye girmiyordu.

Franco Castelli gibi...

Dışarıdan ne kadar sert görünürse görünsün o bambaşka bir karaktere sahipti. Bu az çok kibar oluşundan anlaşılabiliyordu.

Yani en güçlü benim herkese sert olmalıyım, gülmemeliyim havalarına girmiyordu..

Ertuğrul Ağa beni sıkıca kendine bastırdı. "Üşümüşsün." Diye, mırıldandı. Bana da çok sarılmak için bahane arıyormuş gibi gelmişti. O yüzden pek sesimi etmek istemedim.

Dakikalar saniyeleri alıp götürürken, şu rahatsız edici pozisyondan kurtulmak adına geri çekildim. "Hadi içeri gidelim ayıp olmasın." Diye, mırıldandım.

O kalabalıkta kimsenin bizim yokluğumuzu fark etmeyeceğini biliyordum lâkin bulabildiğim tek bahanem de buydu... Ertuğrul Ağa başını onaylarcasına salladı ve oturduğu yerden kalktı. Nazik bir şekilde beni de kaldırdı. İkimiz yavaş adımlarla içeri girdik.

Elimden tuttuğu gibi merdivenlerden indik. Alt kata geldiğimizde, gözlerim Franco'yu aramaya başladı. Ama baktığım hiçbir yerde görünmüyordu.

Acaba gitmiş miydi?

Işıklar kapandı. Ertuğrul Ağa karanlıkta kaçmamdan korkuyormuş gibi beni kendine çekti.

Karşıda mavimsi bir loş ışık belirdi. Ve sahneye Hera çıktı. Arkasından konfetiler patladı. Dışarıdan havai fişek sesleri geliyordu. Hera gülümsedi. İki garson oldukça büyük bir pastayı Hera'ya doğru götürüyordu. Pasta büyük olduğu için üzerinde ki mumlar da kendi etrafında resmen ayrı bir loş ışık oluşturmuştu.

Adı Bende Saklı (+18)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant