Bölüm-7

3 1 0
                                    

Emir'in Ağzından:

Ağzımdaki o ekşi tat varlığını koruyordu.

Yanılmıştım.

Ama ilk defa yanıldığıma seviniyordum.

Marcus hain değildi!

Tamam, baya dövüşmüştük ama hain değildi işte. Bu bile dudağımdaki yaranın acısını dindirmeye yeterliydi.

Ana kale denen yere henüz gelmiştik ve ben sabırsızca Asena'yı bekliyordum. Ona bir şey olmadığını hissediyordum ama yine de onu görmek istiyordum. Ve onu görene kadar da içim rahat etmeyecekti biliyordum.

Dudağıma pansuman yapmaya çalışan doktor kılıklı adamdan tekrar uzaklaştım. İstemiyordum işte anlasana ya!

" Efendim pansuman yapılmalı. Bu şekilde kralımızın karşısına çıkamazsınız. " diyerek bilmediğim bir dilde konuşan adama boş boş baktım.

Gerçekten acaba kıt mıydı? Anlamıyordum işte be adam! Boş boş bakıyordum sana, neyin ısrarı bu?

"İstemiyorum be adam! Git başımdan." dedim hiddetle.

Marcus'a yapsındı pansumanını. İstemiyordum buradaki hiç kimsenin bana dokunmasını. Güvenmiyordum hiç birine. Asena gelene kadar da kimseyle yüz göz olmaya niyetim yoktu.

Bir anda olduğum odaya dalan asker selam vererek doktora çıkmasını belli eden bir baş işareti yaptı. Doktor kılıklı eşyalarını apar topar toplayıp koşar adımlarla çıktı odadan.

"Lord'um, Prenses'imiz sizleri büyük salonda bekliyorlar. Hazırsanız gidelim."

Sonunda dilimi kullanan biri! Kafamı sallayıp kalktım ve önden giden askerin peşine takıldım. Uzun ve büyük koridorlardan geçerek baya kocaman bir kapının önünde durduk. Kapının iki tarafında nöbetçi askerler duruyordu.
Gelişimizi duyurmak adına gür sesle içeri doğru bağırdılar, yine bilmediğim bir dilde.

Ardından koca kapıyı ardına kadar açtılar. Önümdeki asker kenara çekilip eğilerek içeriyi gösterdi eliyle. Yavaş adımlarla büyük ve gösterişli salona girdim. Bu salon tamamen kaleden farklı dizayn edilmişti. Bir savaş merkezinden çok peri masallarında tarif edilen şatolara benzer bir görünümü vardı. Tamamen mermer kaplıydı duvarları ve tavandan aşağı devasa bir avize sallanıyordu. Sağ tarafımda uzun bir yemek masası varken sol tarafımda askeri planlar yapılan bir masa ve pano vardı. Gerçekten de tam bir kraliyet salonuydu. Tüm eşyalar ya altın ya da elmastı ve bu çok göz kamaştırıcıydı.

Bakışlarımı karşımdaki yakut tahtta oturan biraz yaşlıca ama oldukça yakışıklı adama çevirdim. En fazla 40'larının başında gibi duruyordu. Saçlarının yan taraflarındaki grilikler ona çok farklı ve hoş bir hava katmıştı. Gençken epey kız düşürmüş olmalıydı bu yüzle.

Yakut tahtın hemen biraz sağında kalan, diğerine göre biraz daha küçük olan yakut tahtta ise Asena sapasağlam bir şekilde oturuyor, bana her zamanki soğuk bakışlarından atıyordu. Sanırım alışmıştım bu görüntüye...

"Cidden bir insan mı?"

Kral olduğuna emin olduğum adamın gür ve kalın sesi tüylerimi ürpertirken sorusuyla kendimi küçücük hissettim karşısında. Aşağılanma hissi tüm bedenimi ele geçirirken yerin dibine girmek istedim. İnsanlığımdan dahi utandım bir an.

"Baba..." Asena'nın uyarı dolu sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. O da bana döndü ve güven verici bakışlar attı.

Ben de ona hafifçe gülümseyip bakışlarımı babasına çevirdim. Açıkçası oldukça gergindim. Sevdiğim kızın babası ile tanışıyordum ve...sanırım beni pek sevmemişti.

Varisin Arid'iWhere stories live. Discover now