Bölüm-2

7 1 0
                                    

Bu leziz koku... Kim, kimden geliyordu bu koku? Hayalimdeki sarı saçlıdan daha güzel kokmuyordu, buna emindim ama... Dişlerimin sivrilmesine sebep olacak kadar hoş bir kokuydu.

İçgüdülerimi kontrol etmeliydim. Bunu bile yapamıyorsam babamın varisi olmaya layık olamazdım. Sakin kalmaya gayret ederek burnumu kapattım.

"Kötü mü kokuyorum ya ben?" diye bir ses geldi sağ tarafımdan. Ona döndüm. Siyah saçlı, mavi gözlü ve bembeyaz tenliydi. Yani en azından insanlar arasındaki en beyaz ten ondaydı sanırım.

Elimi burnumdan çekip kafamı iki yana salladım ve tekrar önüme döndüm. Koku daha da yoğunlaşırken boğazım yanmaya, gözlerim dolmaya başlamıştı.

İstemsizce elimi boğazıma götürdüm. Yoksa... Bu koku ondan mı geliyordu? Şüphe ile yanımdakine baktım. Endişe ile bana bakıyordu o da.

"Sen iyi misin? Revire gidelim istiyorsan." dedi nazikçe. Tanrım, evet bu koku ondan geliyordu. Kokusu... beni ona çekiyordu.

"Benim ol." diye fısıldadım kendimden geçmişçesine. İrkildi hafifçe. Şokla gözlerime baktı. Yoğun bir istek duyuyor, onun da bana itaat etmesini istiyordum. Gözlerimiz birbirine kilitlendikten sonra bakışları koyulaştı. Bununla beraber kokusu daha güçlü hale geldi. Kendimi durdurmam gerekiyordu yoksa kötü şeyler olabilirdi.

"Senin olmak istiyorum. Sana ait olmak..." dedi o da fısıltıyla. Dişlerim kaşınıyor ve sivrileşiyordu. Elimi sol yanağına koydum hafifçe. İşte ruh buydu.

"Emir!?" diye bir şaşkınlık nidası duydum. Emir bir an gözlerime baktı. Kafamı yaklaştırdım ona. İstediğimi alacaktım. Emir'de komutu almış gibi kafasını yaklaştırmaya başladı. Benim olacaktı bu kan... Bana ait olacaktı.

Bir anda geriye doğru itildim ve sağ yanağıma vurdu biri. Öfke bedenimi ele geçirirken bana vurana döndüm. Yine aynı kızdı. Cidden bıkmıştım. Yavaşça kalktım yerimden.

"Sen... ne cüretle bana tokat atıyorsun aşağılık varlık?" dedim sakin ama korkutucu bir sesle. Onun da gözlerinde öfke parıltıları vardı. Üstelik dolmuştu da...

"Asıl sen ne cüretle onu öpmeye çalışabilirsin?" diye bağırdı öfkeyle. Öfkesi bir rüzgar gibi suratıma çarptı ve bir anlığına durdum. Ardından zar zor kontrol ettiğim gücümün bir kısmını yumruğa dönüştürerek suratına geçirdim.

"Bana bak sürtük. Bu çocuk benim ve istersem öperim. Bu seni ilgilendirmez." dedim ifadesiz çıkan sesimle. Sesim ne kadar ifadesiz çıksa da öfkeli olduğumu biliyordum. Şaşkınlıkla bana baktı kız.

"Sen... sen yürek yemişsin. Bir daha bu okula gelmeyi aklından bile geçirme. Def ol okulumdan!" diye bağırdı. Alaycı bir gülümseme ile ona baktım. Bu kız kendini ne sanıyordu ki?

"Okulundan mı? Bu okulun kime ait olduğunu iyice anlayamamışsın sanırım." dedim. Sağ elimi arkama götürüp kimseye göstermeden parmaklarımı şıklattım. Kısa bir an ışık patlamasından sonra her şey değişmişti.

Kızın gözleri korkuyla büyüdü ve arkasına dönüp koşarak uzaklaştı. Herkes nefeslerini tutmuş ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Az sonra müdür kapıda göründü. Telaşla yanıma geldi.

"Özür dilerim efendim. Kızım büyük bir hata yapmış. Onun adına sizden özür diliyorum. Lütfen affedin onu." dedi endişeyle. İfadesiz suratım olabilecekmiş gibi daha da ifadesizleşti.

"Uğraşmama bile değmez. Bu sınıfta olmasını ve gözüme görünmesini istemiyorum. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim aşağılık!" dedim sakince. Gözleri büyüdü ve tuhaf hareketler sergileye sergileye çıktı sınıftan.

Emir'e döndüm. Düşünceli bir hale bürünmüştü. Umursamayıp elimi ona uzattım.

" Dışarı çıkmak istiyorum." dedim sadece ve elimi tutmasını bekledim. Bana baktı. Bir şeyler sormak istiyor gibiydi ama vazgeçip elimi tuttu. Onu da yanımda sürükleyerek dışarı çıktım.

Hava kapalıydı neyse ki. Rahatça gökyüzüne baktım ve derin bir nefes aldım. Onun kokusu buram buram genzime doluyordu.

"Bana ait olmaktan mutlu musun?" diye sordum. Başını omzuma yasladı ve derin bir iç çekti. "Daha önce hiç bu kadar mutlu olmamıştım." diye fısıldadı. Sıcak nefesi buz gibi tenimi yakıyordu. Cidden çok hoş kokuyordu.

"Tanrı'm... bu kadar güzel kokmak zorunda mısın? Arzumu alevlendiriyorsun." diye mırıldandım. Hafifçe gülümserken nefesi tekrar omzuma çarptı.

Başını omzumdan kaldırdı ve önüme geçip ellerini belime yerleştirdi. Sağ eli yavaşça yukarı çıkarken gözlerini gözlerime kenetledi. "Neden durduruyorsun ki kendini?" diye sordu fısıldayarak.

'Benim ne olduğumu bilseydin böyle konuşmazdın.' diye geçirdim içimden.

Sağ eli ile yanağımı avuçlarken yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Gerçekten bunu mu istiyordu? Tamamen bana ait olmak... Peki ben onu kendime ait kılmak istiyor muydum?

Kanını arzuladığım bir gerçekti. Ama onun bana ait olması riskli bir şeydi. Ne olursa olsun onu korumak mecburiyetinde kalacaktım. Üstelik bir başkası tarafından aidiyetliği alınırsa lanetlenecektim.

Seçenekler beni boğmaya başlamıştı. Onu koruyabilir miydim herkesten? Bana olan aidiyetliğini koruyabilir miydim?

Daha fazla düşünmek istemeyerek sonunda dudaklarımızı buluşturdum. Kısa bir an dudaklarımızın arasından kırmızı bir ışık çıktıktan sonra herşey normale döndü.

Arzum her an artarken kanını görme isteğimde artıyordu. Bir an nefeslenmek için durdu. Alnını alnıma yaslayıp yanağımı okşadı.

"Başka... başka bir yere ne dersin? Burası... çok ulu orta bir alan." dedi nefes nefese. Derin bir nefes alıp kafamı iki yana salladım. "Bu kadarı yeter arid'im." diye fısıldadım dudaklarına doğru.

Kanını içmek istediğim doğruydu ama daha yeni fark ettiğim gerçekler yüzüme tokat gibi çarptı.

Bu yaptığım sadece zarar verirdi bize. En çokta ona... Üstelik bir insandı o. Benim çekeceğim acının binlerce katını çekmek zorunda kalacaktı.

Pişmanlık içimi sararken hızla uzaklaştım ondan. Yüzüm her ne kadar ifadesiz görünse de içten içe oldukça üzgündüm. Bunu ona yapmaya hakkım yoktu.

"Ne oldu? Sorun ne?" diye sordu şaşkınlıkla. Derin bir nefes aldım. Ama o nefes bile fazla gelmişti ciğerlerime.

"Sorun yok. İstediğimi aldım. Gitme vaktim geldi." dedim tereddütsüz sesimle. Gözleri irileşirken anlam vermeye çalışıyor olmalıydı bu tavırlarıma.

"Ne demek gitme vaktim geldi? Nereye gidiyorsun?" diye sordu titrek bir sesle. Gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Aldığım nefesler ağır gelmeye başlamıştı. Kokusunu almak artık beni rahatlatmıyor, aksine nefessiz kalmama sebep oluyordu.

"Emir... Aptal falan mısın? Tek istediğim seni elde edebileceğimi o kıza göstermek ve ona haddini bildirmekti. Ve istediğimi aldım. Sen de özgürsün artık. Görüşmemek dileğiyle Arid'im." dedim ve ona arkamı döndüm.

Son bir kere özgürce içime çektim leziz ve huzur dolu kokusunu. Ardından hızlı bir şekilde ayrıldım oradan. Konuşmasına veya beni durdurmasına izin veremezdim. Hatamın bedelini ona da ödetmek zorundaydım.

İlk defa belki de bu tür hisler içime dolmuştu ama onunla olmam da bir o kadar imkansızdı işte. Ne ben onu koruyabilecek güce sahiptim, ne de o bunlara dayanabilecek kadar güçlüydü.

Gözlerimden düşen damlaların ıslaklığının anlamsızlığı kaşlarımı çatmama sebep oldu. Annemden sonra bir daha ağlayabileceğimi düşünmezken...

Bir aşağılık için mi ağlıyordum yoksa?...

#&#

Varisin Arid'iWhere stories live. Discover now