42. Bölüm:

1.7K 50 12
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. İyi okumalar!

*** 


''Göğsünü saran zincirleri kırıp sızlanmayı kesen kimse, ruhunun en büyük kurtarıcısıdır.''

-Arthur Schopenhauer-


Yüzüme vuran ışık gözlerimi yakarken etraftaki sesler uykumu delerek bana ulaşıyordu. ''Ne kadar da uykucu'' diyen ses Arkın'dan başkası değildi ama onu susturan Burak hâlâ alışılması güç birisiydi. 

''Ne kadar da gürültücüsünüz.'' Debelenerek diğer tarafa döndüğümde başım boşluğa düşmüştü. Aniden gözlerimi açıp etrafa baktığımda yerde, kanepenin arasında bulmuştum kendimi.

''Günaydın.'' Burak'ın uzattığı elini tutup ayağa kalktığımda her tarafım ağrıyordu. ''Günaydın'' dedim kısık bir sesle. Nasıl Serdar Ortaç sabah sabah evin içinde çalabiliyordu? 

''Seni çöpe atacağım'' dedi Arkın şarkıya uyan bir sesle. ''Poşete yazık!'' Elini kaldırıp beni işaret ettiğinde istemsizce gülmüştüm. 

''Bir sigara yakacağım'' dedi Burak Arkın gibi. ''Ateşe yazık!''

''Yazık'' dedi Arkın ona çatık kaşlarla bakarken. ''Başım ağrıdı'' diye birden aralarına girdiğimde ise ikisi de bir kaç saniye sonra bana dönmüştü. ''Ben müziği kapatayım.'' Burak mutfağa gittiğinde Arkın'ın koluna girerek gözlerimi kıstım. ''Hayırdır?''

''Ne hayırdır?'' Ters ifadesiyle kaşlarımı çattım. ''Burak-'' Ben konuşamadan Burak'ın sesi eve yayılmıştı. ''Arkın! Buraya gelir misin?'' Borazan gibiydi sesi de, maşallah.

 Arkın başını iki yana sallayıp bana gülümsedi, elleriyle yüzümü sıktı ve gülerek onu çağıran Burak'ın yanına gitti. Ben de öylece kaldım işte. 

***

Beni yaşanan anlardan uzaklaştırabilirlerdi. Beni Vera'dan bile kurtarabilirlerdi ama beni benden kurtaramazlardı. 

Arkın ve Burak'ın son 1 haftadır yaptığı şey manasızdı. Her an yanımda kavga ediyor, bir şeyler bulup tüm günü saçma bir şekilde hızlı geçirmeme yardım ediyorlardı. Beni zamandan kurtarıyorlardı, hatta gecelerden. 

Ama beni kendimden kurtaramazlardı. 

Bu ikili nasıl yan yana gelmişti bilmiyordum ama kafa ağrıtıcılardı. 

Üstelik, son 2 gündür zorla okula gidiyordum. Daha sonra zorla eve geliyor, zorla yemek yiyor ve diğer rutin aktivitelerimi yapıyordum.

Bunun 3. günü günlerden Perşembe'ye denk gelmişti. Son değişen ders programına göre ilk iki dersimiz boştu ve son 2 dersimizde bedendi. Günü kalan saatlerindeki etüt programını saymazsak sadece 4 dersimiz vardı ve okula gitmek istemiyordum.

Ama Arkın bağırarak bana kızmış, zorla arabaya bindirmiş ve hatta emniyet kemerimi de bağlamıştı. Benim arabamı ben hariç herkes kullanıyordu zaten. Bu sefer şoför Burak'tı ve Arkın da arkada benim yanımda oturuyordu. 

Umarım Burak ehliyetsizlikten ceza yerdi. 

Okula geldiğimizde gözlerim hızla etrafı taramış, Vera'yı bahçede görememenin verdiği hüzünle yere çevrilmişti. 

Onu görmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki, özlemden ağlarım diye saymayı bırakmıştım. 

Sınıfa girdiğimizde neredeyse yok denecek kadar az öğrenci vardı. Çoğu okula dağılmış ya da gelmişti. Dönem sonuna geldiğimiz için bazıları gelmiyordu. Ders de işlenmiyordu ama devamsızlıktan kalmak gibi bir niyetim olmadığı gibi, Arkın tarafından getirtiliyordum. 

Çoğu dersten de kalmıştım zaten.

Ama burası özel okuldu ve paranız varsa, derslerden kalmanızı göz ardı etmeleri basitti. 

En son kararla indiğimiz kantinde kahvemi yudumlarken Arkın'ın Burak'a söylenmelerini dinliyordum. Burak gitmişti ama Arkın onun hakkında konuşmayı bırakmamış ve gıybetine beni de ortak ederek bize ortak bir amel defteri açtırmıştı. 

''Yani o kadar sinir bozucu ki'' dedi bininci defa. ''Anlıyorum'' dedim sıkıntıdan mayışmış ve kısılmış sesimle. Sanırım dinlemeyi bırakmıştım.

Kolumu masaya dayayıp sağa döndüğümde birden hareketim durmuş ve kalbim hızlanmıştı. Vera oradaydı. Elindeki kahvesiyle yanındaki esmer kızla konuşuyordu. yüzündeki gülümseme kalbimi ısıtırken yutkunmuş ve yavaşça önüme dönmüştüm.

O mutlu olacaksa, ben acı çekmeye razıydım.

''Lâl?'' Arkın'ın bana dokunmasıyla irkilmiş ve masaya diktiğim gözlerimi ona çevirmiştim. ''Efendim?'' dedim huzurlu bir sesle. Onun kaşları çatılmış ve Vera'ya dönmüştü. Onun baktığı yere baktığımda Vera'nın kıza eğilmiş olduğunu görmemle yutkunmadan edememiştim. Kız gülerek geri çekildi ve elinden kahvesini alarak ona el salladı. Arkasını dönüp uzaklaştığında Vera gülümseyerek ardından ona bakmıştı. 

Kalkıp gidebilirdim. Ağlayabilir, yanına gidip ne yaptığını da sorabilirdim.

Ama sadece önüme dönüp gülümsedim.

O hep böyle güzel gülümseyecekse, ben acı çekmeye razıydım. 

***

Dersler bitmişken tüm günümü Arkın'ın çekiştirmeleriyle geçirdiğimi arabanın camından dışarıyı izlerken fark edebiliyordum. 

Zaman sürekli Vera'nın gülümsemesinde dönüp duruyordu ve ne gerisine, ne de ilerisine gidebiliyordum.

En son evime geldiğimizde bana sarılmış, yatağıma yatırmış ve özür dileyerek gitmişti.

İşleri vardı ve bu çok normaldi.

Benimde yalnız kalmaya, uzun uzun düşünmeye ihtiyacım vardı.

Yada sadece uyumaya.

***

Vera sevdiği kıza baktı uzun uzun. Dalgalı saçlarının yüzüne düşüşünü, gülümsemesiyle parıldamasını ve oradan oraya heyecanlan eşliğinde koşuşturmasını izledi. Sanki onun doğum günüydü. Vera'dan daha çok heyecanlanan miniği, gözünde minik bir çocuğa dönüştü yine. Üzerindeki bembeyaz elbisesi ne kadar da yakışıyordu genç kıza. Askısız, beyaz bir elbiseydi. Griden siyaha geçmeli bir kaç işemesiyle göz alıcıyı. Dizlerinin bir karış üstünde biten elbise başta Vera'yı sinir etmişti ama bir şey söyleyememişti. Ne de olsa onunla ilk kez kutlayacaklardı doğum gününü. Nice senelere diyerek... Göz göze geldiler yine o an. Vera içten bir şekilde gülümsedi, Lâl'de aynı şekilde karşılık vererek yanına geldi. Heyecanla sustular, heyecanla baktılar birbirlerine. İlk Lâl gözlerini kaçırdı, Vera onun bu hâlini izledi içine çekerek. Ne kadar da güzel görünüyordu, ne kadar da masumdu...

''Çok güzelsin'' dedi Lâl en sonunda. Vera'nın üzerindeki bebe mavisi elbiseye baktı bir süre. Dizlerinin bir karış üstünde, eteği dalgalı, sade bir elbiseydi. V şeklindeki yakası omuzlarından dümdüz iniyor, belinde kalın bir kemerle birleşiyordu. Ne kadar güzel olduğunu düşünde Lâl, içi gitti onu izlerken. ''Sen de'' dedi Vera gülümseyerek. Utanmıştı sanki biraz.

''Gözlerini benden alamadın değil mi?'' dedi daha sonra göğsünü kabartarak. Lâl onun bu hâline güldü ve boyundaki zincir kolyeyi doladı parmağına. Yüzleri arasındaki mesafe azalınca nefesini bıraktı sevdiği kadının yüzüne ve tehlikeli bir şekilde gülümsedi.

''İyi ki doğdun'' dedi Lâl, sevdiği kadınla dans ederken. ''İyi ki hayatıma girdin'' dedi daha sonra. ''Sen de'' dedi Vera. Arkada akıp giden müziğe uyumluca sallanan bedenleri, gülümseyen yüzleri... Bir ressam tarafından çizilseydi, mutlulukla boyalı bir tablo olurdu.

Ta ki o ana kadar.

''Seni seviyorum'' dedi miniği omzuna başını koymuş, kollarını beline bağlamış hâlde sallanırken. O'da kollarını onun beline dolamış, başını yaslamıştı omzundaki kafasına. ''Ben de seni seviyorum'' dedi Lâl başını kaldırıp Vera'ya bakarak. Alınları birleşti o an. ''Ama çok seviyorum'' dedi Vera. Haykırmak istiyordu sevgisini ama hangi kelimelerle anlatabilirdi ki? Hangi kelimeler yeterdi sevgisini anlatmaya?

Her şey çok güzel giderken etraf karardı.

Ve rüya bitti.

GÜLÜMSE | gxg (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin