12. HER GÖZYAŞI BİR YANGIN

En başından başla
                                    

Adımın anlamı artık çiçek değildi, olmamalıydı çünkü o çiçekler yanıyordu, artık kokmuyorlardı, güzel değillerdi. Bunu da elimden almışlardı.

Beni adımın anlamının bir çiçekten gelmediğine inandırmışlardı; artık güzel değildim, emindim.

İlk önce ateş Tugay'ın bana hediye ettiği saksıdaki çiçeklere yayıldı, ilk onların yanışına şahit oldum ardından bana ait çiçeklere sıçradı ve yangın bir çember gibi çevremi sararken ben sadece dizlerimin üzerinde durup o yangını izledim. Birkaç gün önce kurtuluş için öylece durmamam gerektiğini kendime hatırlatırken şimdi o yangından çiçekleri kurtarmak için bir çaba sarf edemedim ama kendimden de kaçmadım.

Sol tarafımda seranın başka bir camı daha patladığında önüme parçalar döküldü ama ben çiçekleri izlemeye devam ettim ardından arkamdaki cam da patladı; o cam patladığında yere birkaç saksı düştü, yuvarlandı, dizlerimin önüne geldi.

Donuk bir şekilde o yangını izlerken dışarıdan bağırışları işittim ve bu serayı babamla beraber yaptığımız o anı hatırladım. Bu sera biraz da benim için babamın özgürlüğüne inancımı arttırıyordu ama şu an, o özgürlük de bu çiçeklerle yanıyordu.

Ateş bana doğru yaklaşırken çöktüğüm yerden kalkmadım, bütün inançlarım yanıyorken hareket etmek mümkün bile değildi.

"Eftalya!" diye bağırdı birisi, adımın anlamı artık çiçek değildi, adımla sesleniyordu. "Eftalya!" dedi bir kez daha. Ateş, tavana kadar uzanan sarmaşıklara kadar ilerledi. "Eftalya! Kalk!" Hayır, anlamı çiçek olmayan Eftalya.

Başımı önüme doğru eğdiğimde dizlerimin ucuna düşen saksıdaki o çiçeğin Tugay'ın bana hediye ettiği biri cansız, biri canlı orkide olduğunu fark ettim. Hayat, bazen tuhaf şakalar yapabiliyordu ve sol tarafındaki orkide yanıyordu, benim zorlukla canlandırdığım o taraf.

Bir an bile düşünmeden avcumla orkideye uzandığımda ve elimle söndürmeye kalktığımda omuzlarımda eller hissettim ardından birisi beni kaldırmaya çalıştı ama ben orkideyi sımsıkı tuttum. Avcumun yandığını hissettim, hayatın başka bir şakası da yanan avcumun sol elim olmasıydı.

Saksıyı kucağıma aldığımda ve sımsıkı sarıldığımda göğsüme sıcaklık yayıldı ardından havalandığımı hissettim sonrasında alevlerle beraber tavanın da çökmeye başladığını duydum. Beni taşıyan kişi çıkış yolu ararken bir bez bebek gibi onun kucağında etrafıma bakıyordum. Sanki yanan benim seram değildi, sanki bir kabustu, sanki bir filmin içindeydim.

"Bu taraftan!" Yangın söndürme tüplerinden su sıkılıyordu, yol açılıyordu, çatırdamalar vardı, çiçekler çığlık atamazdı ama ben de atamıyordum. "O baygın mı?" Beni taşıyan kişi yürüdü, zeminde çatırdamalar oluştu, nefes almakta zorlandım.

"Eftalya, beni duyuyorsun değil mi?" Bir adım daha ardından gözlerimi saksıdan ayırıp o yüze baktığımda Sinan olduğunu gördüm. Başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladığımda gözlerine ateşin kızıllığı çarpıyordu. Sinan büyük bir nefes verdi, beni kendine çekti, yüzümü boynuna gizledi ardından birkaç adım daha attı.

Gözlerimi kapattığımda vücudumdaki hissin uzaklaştığını fark ediyordum, bu baygınlık değildi, yanmak da değildi. Benim seram yanmıştı, bir şey yapmam gerekiyordu. Bir tepki vermem gerekiyordu.

Birkaç dakika sonra çatırdamalar uzaklaştı, sıcaklık da gitti ve tek hissettiğim avcumun yangınıydı. Gözlerimi açmak istemiyordum, hayır bunu yapmak istemiyordum, uyuyordum, bu bir kabustu.

BEYAZ LEKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin