Bana yetişmeye çalışan Göktuğ'un sesiyle durdum "Lan oğlum nereye?" gözlerimi devirerek "Atölyeye" dedim. "İyi, ben de bahçeye çıkıyorum" cevap vermeden yoluma devam ettim.

Göktuğ seçmeli derse müzik seçmişti, ben ise Resim. Atölyeyenin olduğu kata geldiğimde adımlarımı yavaşlatım, başından sonuna kadar öğrencilerin yaptığı tablolarla kaplanan koridoru, ağır ağır yürüdüm.

En az altı, yedi tane bana ait tablolar vardı, 9.sınıftan kalma resimlerim bile atölye de asılıydı. Yüzümde hafif bir tebessümle atölyeye girdim. Bir şeylerle uğraşan Semiha hocanın yanına gidip "Nasılsınız hocam?" demiştim.

Sesimi duymasıyla uğraştığı işiten kafasını kaldırıp, genişçe gülümseyerek "Alazcım iyiyim, sen nasılsın?" aynı onun gibi gülümseyerek "İyiyim de, siz ne yapıyorsunuz öyle?"

Oflayarak "Sorma yavrum ya. Okulumuz 1 ay önce Resim yarışmasına katılmış ama Müdür yardımcısı daha yeni bizlere haber verdi. Belgeleri hazırlamaya çalışıyorum çok az zamanımız kaldı. Ayrıca yarışmaya katılacak öğrenci de bulmalıyım. Anlayacağın iki ayağım bir papuçta" Şaşırmamıştım her seferinde bu başımıza geliyordu.

"Endişelenmeyin, bende isterseniz size yardımcı olurum" dedim.
Hemen konuşarak "Olur, hatta mükemmel olur. Bak şimdi git bu belgelerin foto kopisini öğretmenler odasından çıkar sonra müdürehanıma ve yardımcısına imzalat getir. En son bende imzalayayayım. Sınıf sınıf gezip katılmak isteyenlere dağıtacaksın. Anlaştık mı?"

Bi anda donup kaldım keşke hiç söylemeseydim "Ee aslında bilemedim yani, yok yazılır mıyım? Hani dersler var ya" Kıkırdayarak omuzumu sıvazladı "Merak etme, dersin benimle yok yazmam" sanki yeni hatırlamış gibi yaparak "Doğru ya unutmuşum, tamam o zaman verin siz kağıtları" kabullenmişlikle ellerime verilen kağıtlara baktım

"En az 30-40 tane çıkar, katılımcı fazla olursa yeniden çıkarırsın" kafamı olumlu anlamda sallayarak sınıftan çıktım. Sıkkınlıkla foto kopileri çektirirken, telefonu cebimden çıkarıp oyalanmaya çalıştım.

Kapı açılıp kapandı ama hiç oralı olmadım, sonuçta öğretmenler odasına kim giriyor, çıkıyor belli olmuyordu. Telefonumun önüne gelen bildirimle gözlerimi kıstım annemden di. Mesajın üzerine tıklayıp ne yazdığına baktım

Validem; Oğlum akşam evde olamayacağım hastanede işlerim çok yoğun. Dolapta yemek var, bekleme beni.

Annemin mesleğinden dolayı geceleri yalnız olmaya alışmıştım. Ne zaman beraber olsak bi şekilde bi telefon alır ve apar topar hastaneye giderdi. Doktor bir annenin iyi yanları olsada kötü yanları da yok denemezdi.

Telefonu cebime sokup işimin bittiği yazıcıyı kapatıp sıcak kağıtları bi araya topladım ve dosyalara soktum. İçime doğan izleniyormuşum hissiyatıyla duraksadım, kafamı arkaya çevirdiğimde, göz göze geldiğim mavilerle yerimden sıçradım.

Öğretmenler masasasında oturmuş, ayak ayak üstüne atmış, beni izliyordu. Yeni hocamız. Ukalaca gülerek kahvesinden bir yudum aldı. "Neden korktun?" sesi çok derindi.

"Beklemiyordum sizi" dedim, içimden kekelemememe şükrettim. Kafasını salladı tekrar dudaklarını aralayarak "Elindekiler nedir?"
Kafamı anlık dosyalara indirip "Resim yarışması için gerekli belgeler" dedim. Anlamış olduğuna dair "hmm" diye bir ses çıkardı.

Kalan kağıtları da dosyalara koyduktan sonra kaçamak bi bakış attım arkama, gözlerini inatla hiç çekmiyordu. Sinirlerim bozulurken kaşlarmı çattım "Genç yaşta alnın kırışacak çocuk" dedi. "Tek derdim bu olsun hocam" diyip hemen odadan çıktım, çok gerilmiştim.

Ruh-u Revan |bxb|जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें