LÂCİVERT | ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK

Start from the beginning
                                    

Başını göğsüme yaslayan o oldu bu kez. Farklı bir yorgunluk vardı üstünde. Annesiyle ettikleri sohbetin sonuna kulak misafiri olmuştum lâkin yanlarına gitmemiştim. Baş başa konuştuklarından rahatsız etmek istemedim. Bir de Akif Karan'ın o üzgün hâlini görmeye dayanamayacakmışım gibi hissetmiştim. Onun ağladığını görmek beni kahrediyordu. Teselli etmek yerine ben de ağlar onu daha çok üzerdim.

Burnunu usulca tenime yaslayarak kokumu aldığı nefesle soludu. "Uykun gelmedi mi?" diye sordu mayışan sesiyle. Saçları hafifçe çeneme sürtündü. Çenemi mentollü şampuan kokan saçlarının arasına yasladım. Yumuşak ve parlak tutamları tenimi okşadı. "Pek değil. Sen uyuyabilirsin. Ben de birazdan uyurum,"

Uyumaktan korkuyorum aslında. Yüzünü izlemek, ezber etmek istiyorum.

Kapanan gözlerinin ardından küçük bir mırıltıyla konuştu. "Gecen iyi olsun bebeğim,"

Saçlarından öptüm sevgiyle. Kalbim yine onun sevgisiyle dolup taşıyordu. "Senin de sevgilim," dedim iç çekip. "Tüm gecelerin iyi olsun."

Benimle ya da bensiz hep iyi ol.

Saçlarını okşayarak koynumda uyuttum onu. Belimi saran koluyla beni öyle sıkı sarıyordu ki, sanki elinden kaçıp gitmemden korkar gibi. Saçlarını öptüm birkaç kez daha. Kokusu ciğerlerime taşındı her nefes alıp verişimde. Her nefes de bir damla yaş aktı gözümden.

Birini onun güzelliğine ağlayacak kadar sevmek... İmkânsız değilmiş.

Asker eşi olmanın en zor yanı zamansız gidişlermiş.

Alışırım sanmıştım ama olmuyordu. Her görev emri geldiğinde yüreğimin ortasına bir korku yerleşiyordu. Midem düğümleniyor, tek lokma yiyesim gelmiyordu.

Gitme diyemiyorum, çok korkuyorum diyemiyorum, bırakma bizi diyemiyorum.

Geri dönmeni bekleyeceğim diyebiliyorum yalnızca. Dua edeceğim, seni bekleyeceğim diyebiliyorum. Bazı şeyleri sineye çekmek kolay olmuyor ama mecburum.

Kabullenmişliklerimi reddedemiyordum. Çünkü her şeyi göze alarak çıktım bu yola. Asker eşi olmayı ben seçtim. Ömrüm onu bekleyerek geçecekti. Yüreğim hep korkuyla çarpacaktı. Tüm bunları göze aldım. Lâkin kolay olmuyordu işte. Her şey lafta olduğu kadar basit değildi.

Sabaha kadar yarım yamalak bir uykuyla yatakta döndüm durdum. Son günlerdeki sinirli hâllerinin sebebi göreve gidecek oluşuymuş meğer. Sıkıntısı olduğunu anlamıştım. Benimle paylaşmasını bekledim. Ama üzülmemem için erteleyip durdu.

Gün ağardı.

Gece yağan kar dinmiş, güneş gri yağmur bulutlarının arasından tüm ihtişamıyla gökyüzünde yükselmişti.

Yastığımı dikleştirip sırtımı oraya yasladım ve Akif Karan'ı izledim yine. Yüzüne dokunmak, sevmek istiyordum ancak uyanacağını bildiğimden yapmadım. Sadece seyrettim güzel çehresini. Kara kaşlarını, hareketsizce duran göz kapaklarını gölgeleyen gür kirpiklerini, hafifçe aralanmış olan dudaklarını ve yüzünü saran kısa sakallarını dakikalarca aklıma resmettim.

Elim baş ucumdaki abajurun altındaki telefona gitti. Ses yapmadan aldım ve kamerayı açtım. Fotoğrafını çektim sevdiğim adamın, eşimin.

Anları saklamak hüzün vermemeliydi, öyleyse telefon kameramın ardındaki yüz niçin gözlerimi dolduruyordu.

Telefonun ekranına yansıyan görüntüyle alt dudağımı üzgünce büktüm. Çok değil yedi gün sonra bunlarla yetinecektim.

KOYU LÂCİVERT SEVDAWhere stories live. Discover now