41. Aşk Çocuğu

Mulai dari awal
                                    

Sonra fark edildim. "To moro mou!" sesini "Kalimera!" takip etti. Reçetemde yazdığı gibi. "Kalimera! Kalimera! Kalimera!"

Tek bir kelime. Hatta onların deyimiyle tek bir kelimecik. Şarkı mısın, şiir misin? Nasıl içinde bu kadar enerji, bu kadar ışık ve bu kadar mutluluk taşıyabilirsin ki? Evet, yanlış duymadınız bu soruyu o kelimeciğe soruyorum.








*


"Kalimera," dedi Bahar. Sesi çatallıydı, adeta yeni uyandım ben diyordu. Biraz sıkılarak "Çok uyumuşum," diyecekken kadın erken davrandı. "Erken kalkmışsın yavrum. Uyusaydın daha."

Önce gözlerini kırpa kırpa kinaye mi yapıyor acaba diye düşündü Bahar. Göz kırpışı henüz ayılmayışındandı. Kadın da gözlüklerinin ardındaki küçük gözlerini hızlı hızlı kırpıyordu. Acaba o da mı yeni uyanmıştı? Ama hayır, o dün de böyleydi. Göz kuruluğundan mıydı? Ya da başka bir göz problemi? Belki sadece yaşlılık... Ah yaşlılık... 

"Uyusaydın daha. Ben mi çok ses yaptım?"

Kinaye yapmıyordu demek. "Aslında çok uyumuşum," diye cevap verdi Bahar. "Daha erken uyanmıştım da, Ozan not bırakmış, evde değil galiba. Ben belki beraber çıkmışsınızdır diye acele etmedim kalkmak için. Evde olduğunuzu bilsem kalkardım."

"Aman!" dedi kadın a harflerini uzatarak. "Ozan yaz tatillerinde geldiği zaman; öğleden önce kalksın! Görülmüş şey değildi. Ben sen de öğleden önce kalkmazsın sandım."

Gülerek masaya konmuş tepsiye baktı Bahar. Çiçekli bir tabakta yumurtalı ekmekler vardı. Yanı başında peynir ve domates. Domates ama en pembesinden. Kâsede bal, ağzı kavanoz kapağı ile örtülmüş bardakta süt, dün içtiği boza şişesinden bir tane, o mesafeden tanıyamadığı otlar ve... Su bardağında uzun boylu bir papatya. Güzel, narin, nazik papatya.

İşittiğini ayırt edince "Ozan mı geç kalkardı?" diyerek döndü kadına. "Ben onun çok uyuduğunu hiç görmedim."

Dudağını bükerek "Ben de ilk kez bu kadar erken uyandığına şahit oldum," dedi kadın.

"Kahvaltı sofrası kurmuş. Dedesini de o uyandırdı. Süt sağmaya mı gidiyoruz diye diye kalktı benim adam. Ben de bir şey oldu sandım."

Gülerek masanın başındaki sandalyeye oturup bir ayağını da altına çekti kız. Bir eli karnında yük taşırmış gibi kendi bedenine dolandı. "Nereye gitti ki?"

"Dağda bayırda üç beş ihtiyar var. Ozan geldikçe onları yokluyor. Kiminin iğnesi, kiminin ilacı, kiminin de çene çalası var. Yavrum da onların gönlünü eyliyor. Ancak hiç bu kadar erken kalkmazdı. Kargacıklar yemini yemeden çıktılar yola..."

Bir eliyle başını kaşıdı Bahar. Sonra yumurtalı ekmeklere baktı. "O mu pişirmiş bunları?"

Kırpıldı yeniden yaşlı kadının gözleri. "Deli çocuk," dedi ardından. "Buz gibi olmuştur onlar. Ben yapıverirdim sıcağı sıcağına ama âşık olunca insanın kafası çalışmıyor işte, n'apacaksın."

Utandı utanmasına ama sırıtmasına da mâni olamadı Bahar. "Sen yedin mi?" dedi gülmemeye çalışırken. Omuz silkti kadın. Bu ne manaya geliyordu, anlamadı ama uzanıp bir dilim ekmek aldı eline. Evet, soğumuştu ama lezzetinden eksilmemişti hiç. Ozan'ın eli değdiğinden midir nedir, nasıl da lezzetliydi, dilini ağzının içinde gezdire gezdire yedi. Ağzındaki lokmayı bitirmeye yakın "O nedir yaptığın?" diye sordu kadına. Aynı anda kadın da yumurtalı ekmeklerden yesin diye tabağı ortalarına itti.

Habire çırpıyordu kadın. "Revani," dedikten sonra çırpıcıyı havaya kaldırıp karışımı şöyle bir akıttı. Kıvamını yokluyordu belli ki. "Ozan'ım pek sever," dedi sonra. "Sen kalkana kadar yetiştiririm diyordum ama elim ağırdır benim, sen de erkenden uyanınca, çiğ kaldı öksüzüm."

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang